ŞEYTANIN İYİLİĞİ
Mustafa MIZRAK

ŞEYTANIN İYİLİĞİ

Bu içerik 1208 kez okundu.

Bir gün şeytan büyük bahçeli, koskoca bir malikaneye girmiş. Merdivenleri çıkmış. Bir kuzu görmüş. Kuzunun boynunda bir ip varmış. Şeytan ipi çıkarmadan sadece biraz gevşetmiş.

Kuzu ipin gevşemesiyle hareket etmeye başlamış ve malikanenin önünde bulunan aynayı görmüş. Kuzu kendini aynada görünce şaşırmış ve bir hamle yapıp aynayı kırmış. Çıkan gürültüye evin hizmetçisi gelmiş;

"Sen ne yaptın? Ben şimdi burayı nasıl temizleyeceğim? Evin beyi bunu duyunca kesin beni kovar," demiş ve kuzuya bir tekme atmış.

Kuzu merdivenlerden düşünce ip yetmemiş ve kuzunun boynunu kesip onu öldürmüş. Bu sırada evin uşağı gelmiş. Neler olduğunu sormuş. Kadın anlatınca, "Bunu nasıl yaparsın? Bey şimdi ikimizi de kovacak. O kuzu onun için çok değerliydi." demiş. Ve hafifçe kadını itmiş.

Kadın dengesini kaybetmiş ve merdivenlerden düşüp boynunu kırmış. Sesi duyan evin hanımı gelmiş ve olanları öğrenince çok sinirlenmiş.

Tam uşağı dövmek için ona yaklaşırken uşak "Lütfen beni bağışlayın ve beni kovmayın!" diyerek diz çökmüş.

Uşağın üstüne hızla gelen kadın ise ona çarpıp merdivenlerden yuvarlanmış ve ölmüş.

Evin beyi gelip de olanları dinleyince belinden silahı çekip uşağı vurmuş.

Sonra kendi kendine "Eyvah! Ben ne yaptım? Bir kuzu, aynanın kırılması ve sevmediğim karım için elimi kana bulamaya, katil olmaya değer miydi?" demiş ve silahı çekip bir kurşun da kendine sıkmış.

Bütün bu olanları bir kenardan izleyen şeytan sırıtarak; "Ben hiçbir şey yapmadım ki. Sadece acıdığım için kuzunun boynundaki ipi gevşettim, o kadar." demiş.

Kıssadan hisse.

Hepimizin içinde hem aydınlık, hem de karanlık bir yan vardır. Önemli olan hangisini seçtiğimizdir. Bizi biz yapan budur.Bilmeliyiz ki bilginin yokluğunda zihin söner. Açlıktan can çekişen bir bedenden daha da içler acısı bir şey varsa, o da aydınlık açlığından ölen bir ruhtur.Karanlığın yarattığı bireyci insan tipi en değerli özellikleri gibi sevgiyi de tüketti..

Sevgiyi üretmeyen ve çoğaltmayan hiç bir mücadelenin başarıya ulaşma şansı yoktur.Savaşlar, kıyımlar, düşmanlıkları besleyen, kin ve nefret üreten, para hırsıyla maddeye tapınan insan topluluklarının yaşamlarında sevgiye yer yok!..

Kendilerini de sevmiyor bunlar…parayı, sadece parayı seviyorlar.

“Aynı yuvaya ya da aynı yuvalar kolonisine ait iki karınca birbirlerine yaklaşır,

antenleriyle birkaç saniye birbirlerine selam verirler ve

Kendisinden böyle bir ricada bulunulan birey bunu asla reddetmez;

alt çenesini ayırır, uygun bir konum alır ve aç karıncanın yemesi için bir damla şeffaf sıvıyı midesinden ağzına getirir…

Eğer kursağı dolu olan bir karınca bir yoldaşını beslemeyi reddedecek kadar bencillik ederse ona bir düşman ya da daha kötü bir şey gibi davranılır..”


Kültürümüzü eşsiz tüketim kuralları üzerine kurulan bir sistemin içine hapsetmişiz.

Kendimize sadece bir düğmeye basarak dilediğimiz her şeyi gerçekleştirme sözü veren

devasa bir teknolojik uygarlığa hayran, mutlu olmak için her şeyimiz var zannederek yaşıyoruz.

Dileklerimiz gerçekleşiyor gerçekleşmesine, yine de mutlu olmuyoruz.Çünkü sevgisiz yaşıyoruz.Sevginin gücünden habersiz.

Birçok eşyamız, arabalarımız, giysilerimiz, evlerimiz, yiyeceklerimiz teknolojik aletlerimiz…

sanki olmazsa olmazlarımız, bizi besleyen kan damarlarımız gibiler…

Ancak bu varlıklar sürdürülebilir değiller..

kaybetmek korkusuyla yaşıyor ve hep daha fazlasını istiyoruz.. çare budur zannediyoruz.

Sonuç olarak yaşam alanlarımız yeni oyuncaklara kavuştukça eskilere rağbet etmeyen çocukların oyun odalarına benziyor.


Aynı zaman da; zaman ve mekana karşı da sürekli savaş durumundayız.

Hep bir şeyleri kaçıracağım, yetişemeyeceğim korkusuyla her şeye “hemen” sahip olmak istiyoruz..

Yaptığımız her şeyin bize para olarak geri dönmesini istiyoruz..

Böylece daha fazla şey satın alabiliriz, hayatın keyfini çıkarabiliriz zannediyoruz..Oysa sevginin gücünden bihaberiz.

Karanlık odalarda, pırıltılı bir ekran karşısında “pasif bir hayat” koşuşturup durduğumuz şey..…

Herkes birbirinden izole.. iletişimi yok insanların..

Akılsız kalabalıkların gerçek nedeni de bu izolasyon, iletişimsizlik değil mi aslında?..

Sevgiyi ve paylaşımı hayatlarımızın tam da ortasına yerleştirmediğimiz sürece;

yaşam kültürümüz bir şekilde çıldırmış, hayatın devam etmesine değil de, tüketilmesine odaklı sürüp gidecek..

 

Aslında tüm hikaye insanlığın hayatta kalma yolculuğundan ibaret.

Bu yolculuğa çeşitli sıfatlarla dahil olup, katkı sağlayarak;

yolculuk sırasında ihtiyacımız olanı kullanıp, olmayanı paylaşarak..

Zamanı gelince kendi duraklarımızda ineceğiz, ama yolculuk ve kültür devam edecek..

Oysa sistem seni, yedi milyardan fazla insanın yaşadığı bu dünyada;

‘yalnız olmanın normal olduğunu’ düşünmeni sağlayacak şekilde ayrıştırdı.

Birinin zengin diğerinin ise fakir olduğu bir dünyayı doğal kabul ettin..

İnsanların çektiği acılara karşı duyarsızlaştın..

Hep bir sonraki adımda elde edeceğin ödül için çalıştın.

Her şey yarınlar içindi, ama yarınlar asla gelmedi.

Aslında yaşamadığını çok geç fark ettin.

Aslında hep bir şeyler eksikti ve ne kadar çalışırsan çalış,

ya da ne kadar borç ödersen öde, onu bir türlü elde edemiyordun.

İNSANLIK yeni bir evrimleşme sürecine girmeli.Sevginin yaşam veren sürecine.SEVGİYLE KALIN.ÇÜNKÜ SEVGİNİZ YOKSA İÇİ BOŞ ÇINLAYAN BİR BAKIR KAPTAN FARKINIZ OLMAYACAKTIR.


 


 


 


 


 

 

 

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Bakan Yerlikaya: Organize suç örgütlerine yönelik 289 operasyonda 757 şahıs tutuklandı
Bakan Yerlikaya: Organize suç örgütlerine yönelik 289 operasyonda 757 şahıs tutuklandı
MSB: Son bir haftada 38 terörist etkisiz hale getirildi
MSB: Son bir haftada 38 terörist etkisiz hale getirildi