“Her bildiğini söyleme ama her söylediğini bil”
Misbah HİCRİ

“Her bildiğini söyleme ama her söylediğini bil”

Bu içerik 1564 kez okundu.

Bazı konuşanlar, bazı yazanlar  aklına gelen her şeyi söyler, yazarlar. O sözün nere gittiğini ne anlam taşıdığını, çevreyi nasıl kırıp döktüklerini düşünmeden... Oysa bazı sözleri söylemeden düşünüp söylenilmeli… Hani derler “boğaz kırık düğümdür.” İşte onun içindir, siz siz olun bin düşün bir söyleyin. Yazacağın her cümlenin hesabını verebilmelisin. "Boğazım düzdür" demek biraz da etik değerleri hiçlemektir. Yoksa, her doğruyu her yerde   söylemek kimi zaman nahoş olaylara sebebiyet verir.

            Yaşımız hayli ilerlemiş her gün insan yeni bir kelime öğreniyor. İlim bir derya herkesin mutlaka bir eksiği vardır. Ama kendini farklı kılma adına söyledikleri kelimelerin anlamını bilmeden ve karşı tarafın düştüğü durumu anlamadan nasıl bir “aptallık, ahmaklık” içinde olduklarını bilmemelerine kızsan ne fayda. Onlar ilacı olmayan bir hastalığa yakalandıkların farkında değiller.

Adamın biri yeni kuyumculuğa başlamıştı. Dükkânına ziyarete gittiğimizde  “Paramın hepsini hasa yatırdım.” Deyince ister istemez yanımızdaki arkadaş sordu. “Has”  bildiğimiz marul mu? Deyip “bu kadar yatırılır mı” demeden edemedi. O bilgiç davranıp şöyle yan gözle bize bakıp acemiliğimizi bağışlamış bir tavırla “has” saf, külçe  altın olduğunu söyledi. Sonra "nakit, sıcak" gibi  laflar etti, anlamadıksa da oralı olmadık.

            Bir gün halı almaya gitmiştik. Orada çalışan biri bana “arz ettiğin gibi” deyince halı pazarlığını bırakıp dostane bir şekilde sordum. “Sen kaç yaşındasın?”  O da “ben senin iki ömründeyim” dedim. “Senin tahsilin nedir?” deyince o da “ilkokul mezunuyum” dedi. Sorularıma rahatlıkla cevap veriyordu. Gerisinde neler olduğunu bilmiyordu. Ona  “ben üniversite bitirmişim ve emekli öğretmenim” dedim.

Benim ne söyleyeceğimi anlamamıştı. Ona “arz etmenin ne demek olduğunu” sordum.   Kem-köm etti, sustu. Ona “arz etmenin” sunma, dilek olduğunu bu kelimenin küçüklere mahsus olduğunu, büyüklerin emredeceğini, ayrıca küçüklerin büyüklerden “istirham” edeceğini, “arz ettiğiniz gibi” demek yerine “buyurduğunuz gibi” demeliydiniz. Büyüklerin küçüklere “rica” edeceğini ricanın bir emir telaki edilmesi gerektiğini söyleyince utandığı her halinden belliydi. Rica bir emirdir ve küçükler büyüklerden rica edemez!

Kelimenin ne anlama geldiğini bilmeden konuşmasının yanlışlığını anlamıştı. Bir sınavdan geçiyormuşçasına kızardı, bozardı, sonunda da özür diledi. Sağ olsun akıllı, terbiyeli biriydi... Ben onun sözünü sürçü lisan olarak kabul ettim.   Kelimeyi yanlış duyduğunu ve yanlış kullandığını bu vesileyle öğrenmiş oldu.

Yine bir anımı paylaşayım. Şeyh dedikleri alim olarak bildiğimiz biri, bir taziyede dua ederken "yarabbi senden rica ediyorum" demesi doğrusu beni çok utandırmıştı. Bir kul Allah'tan nasıl rica edebilir. Halini arz eder, istirham eder, yalvarır, yakarır...

            Son günlerde çocuk yaşlardakilerin kendisinden kırk-elli yaş büyüklere “hacı, hoca, sofi” söylemlerinin dillerde pelesenk olduğunu görünce şaşırmamak, üzülmemek elde değil; Şu sokaktaki “alo, hop,  hey” gibi nice argo söylemlerin bizleri rahatsız ettiğini duymamıza rağmen tepki olmasa da öğüt anlamında bir şey söylemeden çekip gitmenin bizim için bir eksiklik olduğunu biliyorum. Ama söylesen sözlerin havada kalır. Eminim evde de onlar büyüklere karşı nasıl hitap edileceğini bilmezler ve kendi çocuklarına dahi söylememişlerdir. Buna tatlı dille anlatıyorum ama insanımız sanki sana bir paye biçiyormuş gibi böbürleniyor. Oysa bu tür kelimeler insanların birbirine saygı da zorlandıklarındandır.

Kimi söz var en kötü durumu düzeltir. Bazı sözler var ki en iyi sohbetin havasını buz keser. Kimisi kendini farklı kılma adına konuşur, kimisi saygı derken sevgi derken tam da zıddına bulanır. Hadi düzeltebilirseniz düzeltin. Bu sözler yapıcılık yerine ne kadar yıkıcı olduğunu görürsünüz. “Kem söz sahibine aittir “desek de niçin söylensin ki… tipobet

Ahlak dedik ya! Duyulmamış fıkra yoktur, bir kez daha paylaşmış olayım. Bir gün su, ateş ve ahlak dostluk kurarlar. Birbirlerini kaybedince bir daha birbirlerini nasıl göreceklerini sorarlar. Su, nerede yeşil bir vaha, şırıltı duydunuzsa bilin ki ben ordayım. Ateşe sıra gelince; ateşte nerede bir duman yükseldiğini görürseniz bilin ben de ordayım. Ahlaka sıra gelince ahlak bir kez kaybolmayı görmeyesiniz. Kaybolduğum yerde yaşamak mümkün değildir. Beni daha bulmasınız. Su boğar, ateş yakar. Ahlak yaşam için gerekli olan, cömertlik, bağışlama,  saygı, sabır ve erdemliliktir. Kısacası adabı muaşeret (görgü kuralları) dır.  

Kimin kime niçin, neden söylediği meçhul… Oysa bu insanların karşısındakini ne kadar hafife aldıkları gerçeğini anlamak gerekir. Düşünür Claudius’un anlamlı  sözünü onun için başlığa aldım... 

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Karal: Çiftçiye verdikleri desteğin 300 katından fazlasını bu yıl faize verecekler
Karal: Çiftçiye verdikleri desteğin 300 katından fazlasını bu yıl faize verecekler
Milli yelkenciler Çınar ve Lara Nalbantoğlu, Paris 2024 Olimpiyat Oyunları kotası kazandı
Milli yelkenciler Çınar ve Lara Nalbantoğlu, Paris 2024 Olimpiyat Oyunları kotası kazandı