Çaresizliğin Çaresi: Demokrasi-2

Ali Haydar Üzülmez

04-02-2024 10:23

İslam’ın gelişimi böyle olmamıştır. Muhammed Peygamber, İslam’ın kurucusu olduğu gibi Medine Sözleşmesi’ni yapan ve Medine Site Devleti’ni kuran bir siyasetçidir. Müslümanlar, var olan bir devletin himayesine girmemiş, bizatihi onun peygamberi site devleti kurmuştur. Onu takip eden halifeler İslam’ı yayıp değişik İslam devletler kurmuşlardır. Bundan ötürü de İslam’da, inanç, siyaset ve devlet iç içedir. 
Bu durumu bilerek düşüncemizi netleştirmemiz gerekir. İslam’ın kutsal kitabı Kur’an’dır. Kurulan devletler şerri hukuka göre kurulmuş ve yönetilmiştir. Bugün halen birçok İslam devleti Kur’an’ın şerri hukukuna göre yönetilmektedir. 
İnananlar için ayetler, Allah’tan vahiy yoluyla geldiği için değiştirilemez. Kur’an’da birçok ayetin, bugün için en iyi yönetim olan demokrasi ile çatıştığını biliyoruz. İslam’ın demokrasi ile çatışmasının temel nedeni bu ayetlerdir. 
Bunlar genellikle;
- İnsan hakları,
- Müslüman olmayanların haklarının korunması,
- Dinin dünyevi işlerden ayrılması (laiklik),
- Evrensel hukukun uygulanması,
- Devletin yönetim şekli,
- Kadınların sosyal yaşamdaki yeri,
- İslam’ın tekçi hegemonik yaklaşımı,
- Sosyal yaşama ve kültürel alana müdahale,
- Düşünce özgürlüğü,
- Akıl ve bilim,
gibi konularla ilgilidir. İslamcılar, tüm yaşamlarını Kur’an’a göre düzenlemek istiyorlar. Kur’an’daki ayetleri uygulama konusunda ikilem yaşıyorlar. Uygulayınca içine kapanıyor, insanlıktan kopuyor ve  “gerici” damgasını yiyor; uygulamayınca kendileri ile çelişiyor, otorite ve güçlerini kaybediyorlar. Örneğin Nisâ sûresi 3. ayette “…size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın.” veya aynı sûrenin 34. ayeti “erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. (…) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe)[Diyanet hafifçe diyerek dövmeyi yumuşatmış diğer meâl’lerde hafif sözcüğü yok AHÜ]  dövün.” Ya da Mâide sûresi 38. ayetteki  “Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin, Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Bu ayetler, Müslümanları zorda bırakıyor. Bu ayetleri uygulayan teokratik İslam ülkeleri olduğu gibi bir kısmını uygulayan, bir kısmını uygulamayan İslam ülkeleri de var. Bu durum bugün İslam yönetici ve aydınlarının en büyük çaresizliğidir. Bence, bu ayetleri yokmuş gibi kabul etmek gerekir. Zaten başta Türkiye olmak üzere birçok Müslüman ülkede bu ayetler uygulanmıyor. Örneğin hırsızlık yapanın kolu kesilmiyor.
Ayrıca Kur’an’ın her şeye yeterli, her derde deva bir ilaç gibi sunulması, günümüz dünyasında problem değil mi? Bence problemdir. Bu problem de Halife Ömer’in İslam’a bıraktığı kötü bir mirastan kaynaklanıyor. Nasıl mı? Aşağıdaki gibi:  “Mısır’ı fetheden Amr bin el-As, Ömer’e o sırada İskenderiye Kütüphanesi’nde rastladığı eski bilgeliğe ait kitapları ne yapması gerektiğini sorar. Rivayete göre Halife Ömer’in buna verdiği cevap şudur: ‘Bu kitaplar ya Tanrı’nın Elçisi’nin bize haklarında haber verdiği şeylere ilişkindir ve onlara uygundur. O taktirde onlara ihtiyacımız yoktur. Çünkü bizim Kitabımız bize yeter. Veya o kitapların içeriği, Tanrı’nın, Elçisi’ne bildirdiği şeylere aykırıdır. O takdirde de bizim onlara ihtiyacımız yoktur. Her iki durumda da onlara ihtiyacımız olmadığından onları yakabilirsin (veya suya atabilirsin).’” (Prof. Dr. Ahmet Arslan, İslam, Demokrasi ve Türkiye, 3. Baskı, BigBang Yayınları, s.158)
“Bizim kitabımız bize yeter” ve “bizim onlara ihtiyacımız yoktur” bağnazlığı açıkça bilim düşmanlığı değil mi? Müslümanların bu zihniyeti terk etmesi gerekmez mi? Bu gün Müslümanların bilimsel çalışmalarda geri olmasının bir nedeni de bu zihniyet değil mi?
Birleşmiş Milletler’e üye 57 Müslüman ülke var. Peki, “bunların hangileri gerçek anlamda İslam’ı temsil ediyor, gerçek İslam devletidir?” diye sorduğumuzda, genellikle “hiçbirisi” yanıtını alıyoruz. Peki, “neden?” diye sorduğumuzda, İbn-i Hâldun’un “Emeviler’den sonra kurulan bütün Müslüman devletlerin bir ‘din devleti’ değil, bir ‘mülk devleti’ veya ‘akıl devleti’ olduğuna işaret ediyorlar.” Yine, “Ortaçağ Müslüman devletleri esas itibariyle bir mülk devleti, bir hanedan devleti, bir çıplak kudret devletiydi. Osmanlı Devleti de ister Yavuz’dan önce halifelik kurumuna sahip olmasın ister ondan sonra bu kurumla donanmış olsun, son tahlilde ‘dinsel’ değil, ‘akılsal’ devlettir.” (Prof. Dr. Ahmet Arslan, İslam, Demokrasi ve Türkiye, 3. Baskı, BigBang Yayınları, s.90, 194-195) “Bugün de aynı düşünceler geçerlidir” diyorlar. Peki, siz nasıl bir devletin olmasını istiyorsunuz? Sorumuza “meşruiyetini Allah’tan alan bir devleti, Batı’daki gibi dinin devletin kontrolünde olduğu değil, devletin dinin kontrolünde olduğu devleti istiyoruz” diyorlar. 
Hayallerin sonu yok! Varsın onlar bunu istesinler, hayat başka şekilde devam ediyor. Arayış ve etkileşim, değişim/dönüşüm devam ediyor.
O zaman, şunu deme hakkımız da sanırım doğar: 1500 yıldır İslam, mülk, akıl, hanedan, kudret devleti ise yani din devleti olamamışsa, geçmiş olsun size, bundan sonra hiç olamaz! Demek ki Müslümanlar dünyevi işlerin, inançtan ayrı tutulmasına alışkın/yatkındır. İslam toplumları bu hanedan çıkar devletlerinin yerine laik, demokrat, hukuk devletini rahatlıkla kurabilirler.
Her ülkenin rejimi, kendi özel tarihsel, siyasal, sosyal, kültürel şartlarının sonucu oluşur. Ayrıca  “her toplum neye laikse onu yaşar” sözünü de unutmayalım. Örneğin Türkiye'yi düne kadar Türk - İslam ideolojik devlet  anlayışı ile  Kemalistler yönetiliyordu. Bugün, onların dinci çıktısı, İslamcı- Türkçü AKP/MHP tarafından yönetiliyor. Bu yönetimlerle “Neyin olamayacağını hep birlikte göreceğiz. Sonra da neyin olabileceğine karar vereceğiz” diye düşünüyorum. İdeolojik Kemalist devletin ve özellikle İdeolojik din devletlerinin insanları mutlu etmediğini ülkemizde  ve İslam coğrafyasında yaşayarak görüyoruz. Aşağı - yukarı tüm İslam devletleri, yönetici azınlığı mutlu ediyor. Örnek mi? İşte: “Suudi Arabistan Kraliyet ailesinden Savunma Bakanı Prens Muhammed el Suud, Prens Nevaf el Suud, oğulları Şeyh el Ahmet ve Şeyh el Sabır’ın da aralarında bulunduğu 8 kişi, Ukrayna, Rusya, İngiltere, Hollanda ve Moldovalı model olduğu iddia edilen 10 kadınla, geçen cumartesi Bodrum’a geldi.” (13.07.2016, Hürriyet Gazetesi)
 Kendi ülkenizde yöneticiler olarak kadınların sosyal yaşamla ilgili en ufak özgürlük istemini cezalandırın, kendiniz de milyonlarca inançlı Müslümanının alın teriyle biriktirip hacı olmak için Mekke’ye getirdiği paralarla, yatlarda güzel mankenlerle eğlenin. Ne güzel Müslümanlık, hayat size güzel! 
Demokratik, insan aklına ve insan haklarına dayanan devletlerin daha sorunsuz azınlığı değil, halkı mutlu etmeye çalıştığını yaşayarak görüyoruz.
Artık arada olamayız. Ya İslam, demokrasi ile barışacak, kendini yenileyip gelişecek; ya da bugünkü gibi dini siyasi araç olarak kullanan siyasetçilerin elinde siyasi araç olarak itibarını her geçen gün kaybedecek.
Habere ve bilgiye ulaşmak artık çok kolay. Her şey bir tıklamanın ucunda. Dünyada (özellikle Batı’da) bilim, teknik, teknoloji baş döndürücü bir hızla gelişiyor. Yeni yeni buluşlarla günlük yaşantımız etkileniyor. O nedenle, tüm bu gelişmelerden, Batının refahından, kültüründen, sosyal yaşamından, siyasetinden, devlet yönetiminden, biliminden, tekniğinden etkilenmemek mümkün değil. İslam toplumları da kuşkusuz bu gelişmelerden etkilenecektir. Hukuku, özgürlüğü, adaleti; iş, aş, eğitim, sağlık ve kendi yöneticilerinin kendileri tarafından seçilip kendilerinin yönetilmesi talebini yükselteceklerdir. Bu talepler de demokrasiye gidişin yolunu açacaktır. Demokrasiyle İslam’ın bir noktada uzlaşmasını getirecektir. O nedenle İslam, eninde sonunda demokrasiyle barışmak zorunda kalacaktır. Zaman lehimize çalışıyor.
Sıkıntılı günleri, yılları mutlaka aşacağız. Çetin Altan’ın dediği gibi “enseyi karartmayalım”. 
Sen de haklısın hocam, diyenlere sevgi ve saygılar.
Ali Haydar Üzülmez - İstanbul/Kadıköy/Göztepe – 05/07/2020

DİĞER YAZILARI KÜRTLER GÜNEŞ Mİ, RÜZGÂR MI OLMALI? 01-01-1970 03:00 KARARI SİZLERE BIRAKIYORUM 01-01-1970 03:00 Anayasa Tartışmaları ve Kenan Paşa’nın Gizli Hayranları 01-01-1970 03:00 TENEKE VE ALTIN 01-01-1970 03:00 ARAYIŞ DEVAM EDİYOR; MARSA YOLCULUK  01-01-1970 03:00 DOMOKRATİK SİYASETE VE KARDEŞLİĞE ÇAĞRI 01-01-1970 03:00 ÇOCUKLARIMIZIN MATEMATİK KORKUSU 01-01-1970 03:00 GÖZLER ÖCALAN’DA 01-01-1970 03:00 TARİH YENİDEN KÜRTLERİN KAPISINI ÇALDI, KÜRTLER ÇOK DİKKATLİ OLMALI! 01-01-1970 03:00 KÜRTLER TARTIŞIYOR 01-01-1970 03:00 HAYBER KALESİ CENGİ VE BİTMEYEN DİN SAVAŞLARI 01-01-1970 03:00 DÜRÜST, GÜZEL NARİN! 01-01-1970 03:00 MUNDAR OLMAK 01-01-1970 03:00 Baskın Oran Hocama Açık Mektup 01-01-1970 03:00 EŞİTLİĞE DOĞRU 01-01-1970 03:00 İSLAMCILARIN KENDİ EKONOMİK MODELLERİ VAR MIDIR? 01-01-1970 03:00 DAYANAK NE? 01-01-1970 03:00 DİKTATÖR, SAVAŞ VE HAYAT 01-01-1970 03:00 BENİMDE BİR HAYALİM VAR 01-01-1970 03:00 ÇIKIŞ YOLU 01-01-1970 03:00 İKİ BÜYÜK YALAN 01-01-1970 03:00 GELEN İKİ TELEFON VE DÜŞÜNDÜKLERİ 01-01-1970 03:00 CARİYE VE HÜR KADININ ÇOCUKLARI 01-01-1970 03:00 DEM Parti ve Kürtler 01-01-1970 03:00 YÜREĞİMİN SESİ 01-01-1970 03:00 "Nietzsche: Kendisinden bir şeyler öğrendiğim tek psikolog Dostoyevski olmuştur 01-01-1970 03:00 MARKSİZM VE SOVYET PRATİĞİ 01-01-1970 03:00 AŞKIN YÜZÜ, ELAZIĞ VE ADNAN YÜCEL 01-01-1970 03:00 GÜLÜMSEME ZAMANI 01-01-1970 03:00 AŞKI YAŞAYAMAYANLARIN HAZİN DURUMU 01-01-1970 03:00 ÜÇ KURAL VE ZAHİR DEĞİL ÖZ 01-01-1970 03:00 ANA AKTÖR KÜRT BİRLİĞİ OLABİLİR 01-01-1970 03:00 İDEAL OLAN 01-01-1970 03:00 ÜÇ GÜZEL VARLIK 01-01-1970 03:00 Değişim iyidir, güzeldir, hayattır! 01-01-1970 03:00 MERAK EDİLEN YAKIŞIKLI 01-01-1970 03:00 Yakışıklının devamı. 01-01-1970 03:00 YAKIŞIKLI VE DİCLE’NİN YİĞİT ÇOCUKLARI 01-01-1970 03:00 ÖNCE SÖZ DEĞİL SES VARDI 01-01-1970 03:00 Alevileri Ne Kadar Anlayabiliyoruz? 01-01-1970 03:00 Önyargıları Kırıp Alevileri Tanımak ve Sevmek 01-01-1970 03:00 EĞİTİM Mİ, KÜLTÜR MÜ? 01-01-1970 03:00 Gönüllere Dokunma 01-01-1970 03:00 8 Mart ve Erkekler 01-01-1970 03:00 YENİ BİR PARADİGMA VE STRATEJİK DEĞİŞİKLİK NEDEN GEREKLİDİR 01-01-1970 03:00 Hangi sosyalizmi istiyoruz? 01-01-1970 03:00 YENİ DURUM VE ÜÇ YAZIM-1 01-01-1970 03:00 GÜLHANE PARKI, POSTACI VE BEN 01-01-1970 03:00 SEVGİLER GÜNÜ 01-01-1970 03:00 Çaresizliğin Çaresi: Demokrasi-1 01-01-1970 03:00 ÜÇ ROMAN İKİ DÜŞÜNÜR 01-01-1970 03:00 HAYAT/ YAŞAM 01-01-1970 03:00 KÜRTLER, "İSLAM KARDEŞLİĞİ"SARMALINDAN ÇIKABİLECEK Mİ? 01-01-1970 03:00 AĞLAYIP SIZLAMA ÇARE DEĞİL 01-01-1970 03:00 DİCLE KURURKEN! 01-01-1970 03:00 EĞİTİMİMİZİN l-İ PÜR MELALİ-2 01-01-1970 03:00 EĞİTİMİMİZİN HAL-İ PÜR MELALİ-1 01-01-1970 03:00 EĞİTİMİMİZİN HAL-İ PÜR MELALİ GİRİŞ 01-01-1970 03:00 "Keké 01-01-1970 03:00 Hayatının Sonbaharını Yaşayanlara Öneriler 01-01-1970 03:00 ŞEYHMUS KAPTANI VE AMEDSPOR 01-01-1970 03:00 DEVLET, ÇIKAR MI HİZMET Mİ ARACIDIR ? 01-01-1970 03:00 Bir Asırdır Demokrasiyi Kurumsallaştıramadık, Neden? 01-01-1970 03:00