Sözümüze, zamana direnmiş bir masalla başlayalım…
Masal, Lidya Kralı Krezüs’ün sarayından;
Ama dili, Yunanlı bir kölenin—Ezop’un—dilidir.
Ezop ki, Anadolu’nun bilge yüreği,
zihinlere ışık saçagilmiş…
Bu ışıktan biz de nasiplenelim;
Ezop’un bilgeliği, Kürt halkının derdine derman, yoluna fener olsun istedim.
Bu yazıyı da bu nedenle yazdım. 
İşte Ezop’un, anlam yüklü ve bize fener olacak o masalı:
Bir gün Güneş ile Rüzgâr,
kimin daha güçlü olduğunu tartışır olmuş.
Rüzgâr demiş ki:
“Şu yaşlı adamı görüyor musun?
Onun paltosunu senden önce çıkaracağım!”

Ve esmiş Rüzgâr,
tüm hiddetiyle, kasırga gibi…
Ne zaman estiyse, adam paltosuna daha bir sarılmış.
Soğukla, şiddetle, korkuyla mücadele etmiş;
ama paltosunu çıkarmamış.

Sonra Güneş, nazikçe bulutlardan süzülmüş.
Işığını esirgememiş,
gülümsemiş gökten yeryüzüne…
İhtiyar adam terlemiş, alnını silmiş
ve usulca çıkarmış paltosunu.

Güneş dönüp Rüzgâr’a demiş ki:
“Şiddet değil, nezaket galip gelir. Bunu unutma!”

Ve şimdi, ey Kürt siyasetçi ve aydınları…
Sonsuz zamanın içinden süzülüp gelen bu hikâyede
kendinize şu soruyu sormalısınız:
Güneş mi olmalıyız, Rüzgâr mı?

26 Nisan Cumartesi günü,
Kürtlerin tarihinde bir dönüm noktası yaşandı/yazıldı.
Suriye’nin Kamışlo kentinde,
Rojava’nın kalbinde, bir konferansla,
ENKS ve PYD öncülüğündeki Kürt temsilcileri bir araya geldi.

Bu buluşma,
geçmişin çatışmalarını ardında bırakıp
geleceğe el uzatmanın başlangıcı oldu.

Bayrak asılıydı duvarda:
Kırmızı, yeşil, sarı…
Ve ortasında doğan güneş!
Güneş; ısıtıcı, birleştirici, hayattır.

Marşlar söylendi,
özgürlük uğruna hayatını yitirenler anıldı,
tüm Kürtlerin kalbi birlikte attı o gün, o salonda.

Yaklaşık 400 yürek,
bir araya gelip ortak bir gelecek için konuştu, kararlar aldı.
Ve bu kararlar dünya kamuoyuna sunuldu.
Kararları Kürtler sevinçle karşıladı;
Kürtlerin özgürlüğünü istemeyenler ise
şeriatçı Colani ile iş tutmaya başladı.

Birliğe, özgürlüğe, geleceğe ve yaşama dair mücadele devam ediyor.
Kürtlerin davası/yürüyüşü ulusal, özgürlükçü bir davadır.
Bu, 50 milyonluk kadim bir halkın
özgürlük ve varlık-yokluk mücadelesidir.

Bu dava;
ne sadece bir inancın sesi olmalı,
ne de yalnızca bir ideolojinin bayrağı.
Kürt halkının özgürlük mücadelesi;
ne siyasal İslam’ın dar kalıplarında boğulmalı,
ne de sosyalist ütopyaların gölgesinde kaybolmalı.

Geçmişte İslam da, sosyalizm de Kürt halkının özgürlüğüne çare olmadı;
bundan sonra da olamaz.

Kürt halkının yolu,
yalnızca kendine ait bir yol olmalı:
Kucaklayıcı, çoğulcu, demokratik, özgürlükçü, ulusal;
hukuk, adalet ve demokrasi yolu…

Kürtler; tüm renkleri, inançları ve düşünceleriyle bir arada olmalı.
Bugün Kürtlerin en büyük ihtiyacı:
Değişim ve birliktir.

Kırgınlıkları, dargınlıkları bir tarafa bırakıp,
birlik için yeni bir dil yaratmak gerekir.
Kürt siyasetçi ve aydınlarının kendi aralarındaki iletişimi
Rüzgâr gibi değil, Güneş gibi olmalı.

Rüzgâr olan dağıtır,
Güneş olan birleştirir.
Gücünü akıl ve nezaketle kullanan,
kalpleri ısıtır; sonuçta kazanır.

Kürtler, birbirlerine karşı esip gürlememeli;
tam tersine, Güneş olup birlikte geleceklerini inşa etmeli.

O nedenle, siyaseten Bahçeli’nin, Erdoğan’ın ve Colani’nin elini sıkan Kürtler,
hiçbir mazeret ileri sürmeden,
konferansta olduğu gibi kendi öz kardeşlerinin elini
sevinç ve coşkuyla sıkmalıdır.

Ulusal birliğe yönelik temel strateji doğrultusunda,
kongreye ve kurumsallaşmaya yönelmelidir.
Gereksiz söylem ve eylemlerden kaçınılmalı;
solculuk, aktivistlik ve siyasal İslam terk edilmelidir.

50 milyonluk bir halkın varlığı, yurdu ve temsiliyeti ortaya çıkarılmalıdır.
Aksi hâlde diğerleri Kürtlere değil, başkalarına yarar.
Kürtler, figüran değil; kendileri olmalıdır.

Konferansla kongrenin yolu açılmıştır.
Halkın gücü ve otoritesinden başka hiçbir güç ve otorite belirleyici değildir.

Parola: Değişim ve Ulusal Birlik’tir.
Hedef: Kongredir.
Bu yoldan geri dönüş yok!