Süleyman Turan Yazdı:

Bir zamanlar Güneydoğu Anadolu’nun kadim topraklarında bir sorun baş gösterdiğinde, halkın başvurduğu ilk kapı mahkeme salonları değil, vicdanların sesi olan kanaat önderlerinin kapısıydı. Bu insanlar ne rütbe sahibiydi, ne de mal mülk içinde yüzüyorlardı. Onları değerli kılan; ilimleri, ahlakları, hakkaniyetli duruşları ve toplumun gönlünde kazandıkları itibarlarıydı. Bir meseleye el attıklarında taraflar susar, onların sözüne kulak verirdi. Çünkü söyledikleri sadece söz değil; yıllarca biriktirdikleri güvenin, dürüstlüğün ve adaletin yansımasıydı.

Ama ne yazık ki bugün o güzel tablo yerini karanlık bir manzaraya bıraktı.

BUGÜN, SAYGI YERİNE SERVET KONUŞUYOR

Günümüzde sorunları çözmeye çalışanlar artık halkın güvenini kazanmış kanaat önderleri değil; tefeciler, kontör dolandırıcıları, haraçla, tehditle, parayla sözde itibar kazanmış kişiler. Düğünlerde ön sıralarda oturan, taziyelerde en büyük sandalyelere kurulan, barış yemeklerinde başköşeye oturtulanlar da ne yazık ki artık o eski bilge insanlar değil. Bunlar; halkı sömürerek zenginleşmiş, insanların zaaflarını parayla satın almış, faizi bir yaşam biçimi haline getirmiş karanlık figürler.

Barış, bugün artık bir erdem değil; bir ticaret haline gelmiş durumda. Eskiden bir gönül seferberliği gerekiyordu barış için. Şimdi ise taraflar, bir tefeciye veya dolandırıcıya başvuruyor ve “aracılık” için pazarlık yapılıyor. Sonuçta barış sağlanıyor gibi görünüyor ama bu barışın adı adalet değil; çıkar.

BARIŞ YEMEKLERİ, KARA LEKEYİ ÖRTEMEZ

Toplumda hâlâ bu kişilere alkış tutuluyor. Düğünlerde altın takarken, taziyelerde yemek dağıtırken poz veriyorlar. Oysa dağıttıkları her yemek, toplumun yüzüne sürülmüş kara bir lekeyi örtmeye yetmiyor. Bu insanlar, adaleti değil, kendi menfaatlerini sağlıyor. Görünen yüzlerinde gülümseme olsa da, perde arkasında zalimlik kol geziyor.

TOPLUM NEDEN SUSUYOR?

Belki çaresizlikten, belki korkudan. Ama en tehlikelisi: Alışmaktan. İnsanlar alıştıkça, bu çarpık düzen “normal” hale geliyor. Tefeciyi, dolandırıcıyı “kanaat önderi” gibi görmeye başlamak, toplumsal felaketin en açık göstergesidir. Çünkü parayla kurulan barış, güvene değil, çıkar hesaplarına dayanır. Ve çıkar üzerine kurulan hiçbir sistem uzun ömürlü olmaz. Bu geçici barışlar, sadece yeni çatışmaların zeminini hazırlar.

GERÇEK KANAAT ÖNDERİ KİMDİR?

Kanaat önderi olmak, düğünlerde altın takmakla, taziyelerde sandalye kapmakla olmaz. Gerçek kanaat önderi; hakkı savunur, halkı düşünür, zenginin değil mazlumun yanında durur. Bu kişiler para dağıtmaz; adalet dağıtır. Parayla kendini ön plana çıkaranlar değil, halkın gönlünde yer edinenler kanaat önderidir. Çünkü kanaat satın alınmaz; kazanılır.

BÖLGE HALKINA DÜŞEN SORUMLULUK

Bu yozlaşmaya karşı en büyük görev, yine halkın kendisine düşmektedir. Halk; gerçek kanaat önderlerini yeniden bulmalı, onlara sahip çıkmalıdır. Alimlerin, vicdanlı insanların, dürüstlerin sesi yükselmedikçe; bu kirlilik daha da yayılacak, bu çarpıklık daha da kökleşecektir.

Bazı davalar artık açıkça para karşılığında görülüyor. Üstelik bu işi yapanlar da kendilerini “bana Allah gönderdi” gibi ifadelerle meşrulaştırmaya çalışıyor. Oysa çevremizde hâlâ Allah rızası için arabuluculuk yapan, tarafları barıştırmak için maddi-manevi çaba harcayan, halkı kırmadan incitmeden adaletle çözüm arayan güzel insanlar var. Onların sesi kısık, çünkü paranın sesi daha yüksek çıkıyor.

SON SÖZ: VİCDAN ÖLÜRSE, TOPLUM DAĞILIR

Unutmayalım: Paranın hüküm sürdüğü yerde adalet susar. Adaletin sustuğu yerde ise vicdan ölür. Vicdanın öldüğü bir toplumda ise barış uzun ömürlü olmaz.

Barışı gerçekten isteyenler, adaleti merkeze koymak zorundadır.

Çünkü barış; ancak hakkaniyetle ve vicdanla sağlanır.

Advert