Toplum dediğimiz yapı, sadece insanlardan değil; o insanların duruşundan, sözünden, giyinişinden, davranışından, hatta yürüyüşünden şekillenir. Her toplumun kendi ruhu, kendi sesi, kendi renkleri vardır. Bizim toplumumuzun da, binlerce yıllık bir kültürün, geleneğin ve inancın üzerine inşa edilmiş bir ruhu var. Bu ruhun merkezinde ise insan var. Ama öyle bir insan ki, fıtratına uygun yaşadığında güzelleşiyor, fıtratına aykırı davrandığında ise karmaşaya yol açıyor.

CİNSİYETİN KIYAFETİ DEĞİL, AHLAKI ÖNEMLİDİR

Bugün ortalık neden bu kadar karışık sanıyoruz? Neden kadınla erkek arasındaki çizgiler bu kadar bulanık? Neden insanlar birbirine bakıp da kim olduğunu, nasıl biri olduğunu anlamakta zorlanıyor?

ÇÜNKÜ KADIN KADIN GİBİ DEĞİL, ERKEK DE ERKEK GİBİ DEĞİL ARTIK.

Kadın kadın gibi giyinmediğinde, konuşmadığında, oturmadığında; erkek de erkek gibi kalkmadığında, yürümediğinde, durmadığında toplumun dengesi bozuluyor. Bu denge bozulduğunda da herkes birbirine benziyor ama kimse kendisi olmuyor. Herkes görünüşte özgür ama içten içe huzursuz.

GİYİNMEK SADECE GİYİNMEK DEĞİLDİR

Eskiden kadın dediğinde akla zarafet gelirdi, edep gelirdi, mahcubiyet gelirdi. Erkek dediğinde ise vakar, sorumluluk, dik duruş gelirdi. Bunlar sadece kıyafetle değil, bir hâl ile, bir tavır ile ortaya çıkardı. Elbette ki kıyafet bir göstergedir ama asıl olan niyet, duruş ve kimliktir. Bugün bir kadın erkek gibi giyindiğinde sadece pantolon giymiş olmuyor, aynı zamanda kadınlığın inceliğinden, fıtratındaki zarafetten bir şeyleri de arkasında bırakıyor. Erkek de kadınsı tavırlarla dolaştığında sadece görüntüsünü değil, sorumluluğunu da hafife almış oluyor.

ŞÜPHE NEDEN ARTIYOR?

Toplumda şüphe arttı. Çünkü netlik kayboldu. İnsanlar artık birbirine baktığında kimle muhatap olduğunu anlayamıyor. Kadın mı erkek mi, ciddi mi samimi mi, güçlü mü yoksa savruk mu? Belirsizlik arttıkça, güven azalıyor. Güven azaldıkça ise ilişkiler, evlilikler, arkadaşlıklar bile zayıflıyor. Kimse kimseye güvenmiyor çünkü herkes kimliğinden bir şeyler kaybetmiş.

GELENEĞİN GÜZELLİĞİ

Bazıları ‘bu devirde hâlâ mı bunlar konuşuluyor?’ diye küçümseyebilir. Ama bir milletin asıl gücü, geçmişinden utanmamasıdır. Geleneğimiz bize sadece ne giymemiz gerektiğini değil, nasıl bir duruşumuz olması gerektiğini de öğretiyor. Bizim geleneğimizde kadına "kadın ol" denirken bu bir baskı değil, bir onurdur. Erkeğe "erkek ol" denirken bu bir dayatma değil, bir sorumluluktur.

ERKEKLİK DEĞİL, ADAMLIK MESELESİ

Unutmayalım, kadın kadın gibi olduğunda güzeldir. Erkek de erkek gibi olduğunda değerlidir. Bu bir sınırlama değil, bir tamlıktır. Her cinsiyetin kendine has bir yaratılışı, bir estetiği, bir işlevi vardır. Kadın erkekleşince özgürleşmez, aksine kendi kimliğini yitirir. Erkek de kadınlaştığında nazik olmaz, aksine zayıflar, sarsılır, yönsüzleşir.

KİMİN NE OLDUĞU BELLİ OLSUN

Bu çağda net olmak devrimdir. Kadın gibi duran, giyinen, yaşayan kadın olmak; erkek gibi düşünen, davranan, sorumluluk alan erkek olmak bu çağda yeniden bir direniştir. Çünkü her şeyin karıştığı yerde, kendi gibi kalabilen kazanır.

BENZEMEK DEĞİL, KENDİN OLMAK DEĞERLİDİR

Biz karışıklığın içinde değiliz. Biz değerlerimizin içinde, bize yakışanı yaşadığımızda huzur buluruz. Kadın kadın gibi olsun, erkek de erkek gibi olsun. İşte o zaman sokakta yürüyen genç kızımıza baktığımızda “ne güzel bir hanımefendi olmuş” diyebiliriz. Genç bir erkeğe baktığımızda da “işte bu adamdan bir aile reisi olur” diyebiliriz.

Çünkü işin doğrusu budur. En güzeli budur. Bu bir fikir değil, bir gerçekliktir.

Kadın kadın gibi olmalı, erkek erkek gibi olmalı. En doğrusu bu.

Karmaşa, netliğin yokluğudur.

Duru ol ki saygın olsun. Net ol ki güven duyulsun.

https://www.ruhanews.com/kose-yazisi/1321/kadin-kadin-gibi-olmali-erkek-erkek-gibi.html

? Okuyucu Yorumu

Ayşe H. (İstanbul)  Yazınızı okurken kendimi yıllar öncesine gittim sandım. Annemin zarafeti, babamın duruşu geldi gözümün önüne. Ne güzel anlatmışsınız. Unuttuğumuz değerleri hatırlattınız. Kaleminize sağlık.

Mehmet K. (Bursa) "Kadın gibi kadın", "erkek gibi erkek" lafı çok şey anlatıyor aslında. Bu bir çağrı. Özümüze dönmek, fıtratımıza sarılmak için yazınız çok anlamlı olmuş. Tebrik ederim.

Seda B. (Ankara) Bence bu yazının okullarda gençlere okutulması lazım. Kimlik karmaşasının içinde boğuluyoruz artık. Birilerinin doğruları bu kadar net ve saygılı şekilde dile getirmesi büyük iş.

Yusuf E. (Konya) Günümüz gençliği için alarm zillerinin çaldığı bir dönemdeyiz. Yazınızı hem eşimle hem çocuklarımla paylaştım. Üzerine düşündük, konuştuk. Fıtrata dönüş ancak böyle başlar.

Zeynep T. (İzmir) Bazıları bu yazıya "gerici" diyebilir ama bence asıl ilerilik, insanın kendisi gibi kalabilmesidir. Sizi tebrik ederim Süleyman Bey.