Şanlıurfa, binlerce yıllık tarihiyle, kültürüyle, inancıyla, insanının sıcaklığıyla Türkiye’nin en özel şehirlerinden biri. Ama ne yazık ki her toplumda olduğu gibi, bizim coğrafyamızda da zaman zaman hem şehrimizin hem de insanımızın itibarını zedeleyen bazı davranış biçimlerine rastlamak mümkün. İşte bu noktada karşımıza çıkan en ilginç, bir o kadar da düşündürücü kavramlardan biri: "yelehçi".
Yelehçi, yerel bir deyim… Ama aslında hepimizin hayatında bir yerlerde tanıdığı, karşılaştığı, hatta belki istemeden de olsa zaman zaman benimsediği bir tavrın adı. Yelehçi, duruşsuzlukla yağcılığın birleştiği, kişisel menfaat için karakterden ödün verenlerin halk arasında kazandığı bir unvan. Üstelik ne acıdır ki bu unvanı taşıyanlar, kendi çevrelerine değil, yaşadıkları ilçeye, ile, hatta tüm bölgeye leke sürüyorlar.
DURUŞU OLMAYANLARIN DÜNYASI
Yelehçilik sadece bir kişisel zaaf değil, aynı zamanda bir toplumsal hastalık. Çünkü bu zihniyet yayılırsa, işin ehli değil, ağzı iyi laf yapan, güçlüye sırtını dayayanlar söz sahibi olur. Adalet susar, liyakat ölür, hak eden değil, "şakşakçı" olan kazanır. Sadece kendini düşünen bu insanlar, koltuk uğruna, üç kuruşluk menfaat uğruna, doğruları eğip büker, yanlışa alkış tutar. Eleştiri kültürünü öldürür, sorgulamayı susturur, biat etmeyi normalleştirir.
Yelehçinin karakteri yoktur; şekilden şekile girer. Bugün seni över, yarın başkasının peşine takılır. Bir fikri, ideali, ilkesi yoktur. Hangi rüzgar eserse o yöne döner. Güç kimdeyse, onun yanında saf tutar. Toplumun çürümesinde de, değerlerin yitip gitmesinde de bu insanların payı büyüktür.
SÖZÜM YELEHÇİLERE!
Bu yazı yelehçi olanlara bir çağrı değil; çünkü biliriz ki yelehçi, eleştiriye kapalıdır. Bu yazı, yelehçiliğe bulaşmamış ama zaman zaman bunun cazibesine kapılabilecek olanlara bir uyarı, bir hatırlatmadır. Duruş sahibi olmak zordur. Her doğruyu söylemek bedel ister. Ama işte tam da bu yüzden değerlidir.
Toplumun onuru, duruş sahibi bireylerle yükselir. Ve unutulmamalı ki, zaman geçer, makamlar gider, menfaatler tükenir ama geriye sadece insanların duruşu kalır. Şanlıurfa’nın güzel insanları, bu duruşsuzluğu kendi aranızda kabul etmeyin. Gerçeği söyleyenin yanında olun. Alkışınızı hak edene verin. Yanlışa susan değil, doğruda ısrar eden olun.
YELEHÇİLİĞİN PANZEHİRİ: ŞAHSİYETLİ DURUŞ
Yelehçilik bir virüs gibi… Ama her virüs gibi bunun da panzehiri var: şahsiyet. Yani karakter, omurga, değer… Gölge etmeyen, kendine güvenen, yanlış karşısında susmayan insanlar bu toplumun asıl taşıyıcılarıdır. Ve inanıyorum ki Urfa’nın mayasında bu duruş var. Belki zaman zaman unutturulmuş, bastırılmış ama yeniden canlanmaya, hatırlanmaya muhtaç.
SON SÖZÜM ŞU:
Duruşun yoksa, alkışın kıymeti yok.
Omurgasızlıkla yol alanlar, eninde sonunda yere çakılır.
Ama sağlam duranlar, tarihi yazar.