Dr.Ömer Uluçay
Söz, bir eylemdir. Bu Eylem aktif veya pasif olabilir. Sözün bir algısı etkisi işlevi vardır sözün yankısı başkadır karşılığı başka. “sözün karşılığı” kavramı, sözün pahasına işarettir. Kimi söz birisi için ölüm, diğeri için bir ödül olabilir. Söz söylemenin ve söz dinlemedin bir bedeli vardır. Dinler ve Felsefe edebiyat söz ile başlar ve kendisini ifade eder. Şekle, harfe, yazıya girmiş sözler de bu kadere tâbidir. Bu nedenle “söz dokuz boğumdur ve yutkunarak söylenmeli” denilmiştir.
Tasavvuf edebiyatımızda, özellikle Yunus Emre'nin söz üzerine söyledikleri, hemen her Aydın'ın belleğinde dilindedir.“Söz ola kese savaşı/ söz ola bitire başı/
Söz ola ağılı aşı /bal ile yağ eyleye.” İnsanların anlaşması ses iletir, bazen beden dili yardımcı olur Böylece söz Pekişir Perçinlenir. Her söz, her yerde söylenmez, sonra her adam her sözü söylemez söyleyemez. Söz ayettir, duadır, emirdir, itaat ve teslimiyettir, işarettir, zenginlik ve itibar veren bir nesnedir. Söz cevherdir, gerçi kum ve taş da bir madendir, ama Kamil'in sözü gümüş altın platin ve cevahirdir. Bilenin elinde kıymet kazanır. Şah Hatayi diyor ki” Kerem kardeş saman pazarında lâl taşını satma”. Demek ki sözü bilene ehline vermek söylemek gerek.
*
Değerli dostum şair yazar muhabir Misbah Hicri(1952), “Bedeli Ödenmiş Sözler ” adında bir şiir kitabı yayınlamış ve lütfedip imzalayıp bana göndermiş. Misbah Hicri ile eskiye dayanan bir arkadaşlığımız var. “Harran Şiir Antolojisi”ni hazırladığı zaman, benden de şiir istemişti, göndermiştim ve yayınlamıştı. Daha sonra “Talihsiz ve Tarihsiz Şiirler” adında bir kitap yayınladı ve ben bu kitabı tanıtma yazısı yayınlamıştım.
Misbah Hicri, Ahmet Arif çizgisinde, vurgusunda günün olaylarını da içeren örneklerle dolu şiirler, öyküler, deneme, destan özetlemelerini kitap olarak yayınladı .Misbah Hicri Urfa'da okumuş, yetişmiş bir aydınımızdır. Farklı kültürleri bilen, onları işleyen bir yazar, bir şairdir. Yerel, bölgesel ve ulusal basında, yazıları yayınlandı, ulusal gazetelere yıllarca muhabirlik yaptı. Halen köşe yazarlığını sürdürmektedir. Türkçe, Kürtçe, Arapça bilmektedir. Modern Eğitimin yanında bir de medrese eğitimi görmüştür. 1999 yılında İlköğretim Öğretmenliğinden emekli oldu ve yazı yazmayı sürdürmektedir.
*
"Bedeli ödenmiş sözler" kitabının kapak deseni ilginç ve erotik, şiir iklimi ile tezat oluşturmuş gibi. Bir sperm ağacı var, spermin başı çiçeğe, kalbe dönmüş, kuyruklar dal olmuş ve ağaç gürleşmiş, dalsız kalpler bir sıra olmuş; gider mi, gelir mi bilinmez. Gerçi kitapta sevda şiirleri vardır, ama bunu getirecek sayıda değil.
Şiirler teması ve imgesi itibariyle daha çok kültürel ve folkloriktir. Aslında Misbah Hicri sevgiyi ve kavgayı, eskiyi ve yeniyi, farklı olanı birlikte anlatmaktadır. Bizi bugünden geçmişe götürmekte ve geleceğe Nazar etmektedir. Bireysel ve toplumsal yaşamın acı ve ızdırabına değinmekte, bu zor şartlarda dahi Sevda'nın varlığına ve gücüne inanmaktadır. Misbah Hicri'nin Sevda anlatımı daha çok ağıtlarda ve gecenin karanlığında saklı.
Misbah Hicri, bazı Öykü konularını serbest şiirlerle anlatmaktadır (manzum şiir). Şiirin yapısı içinde bir lirizm ve ahenk vardır, kafiye kaygısı yok. Şiirini kıtalara bölerek 4-5 ve altılı dizeler halinde yazmaktadır. Dili sadedir, imgeleri çeşitli ve güçlü, birlikte yaşayan kültürlere atıfları var. Bölgenin folklorik zenginliğini, Misbah Hicri'nin tüm yazılarında görmek mümkün.
*
Bedeli Ödenmiş Şiirleri zevkle ve düşünerek birkaç kez okudum, Şaire yoldaş oldum, onunla söyleştim. Şimdi, bu duygularımı sizlere de açmak istiyorum ve şairin şiir ikliminde sizleri bir seyrana davet edeyim:
Bir aydın olarak Misbah Hicri, kendisini döneminde gelişen olaylardan sorumlu tutmakta ve bu menfi durumlar için itirazda bulunmaktadır. Özellikle Suriye'deki iç savaş nedeniyle; yaşlı/genç, kadın/erkek, sağlam/hasta demeden ve her şeyini terk ederek; yerinden, yurdundan can havliyle kaçmak zorunda kalan sivil insanların yaşadıklarına itiraz etmektedir. Neo-liberal politikaların ve emperyal istila ve bölüşümün kurbanları olan bu masum insanlar için, feryat etmekte, vicdanlara seslenmektedir. Ortadoğu da kapitalist Bölüşüm Savaşlarının, bölge insanını perişan ettiğine, bölgedeki işbirlikçilerine itiraz etmektedir. Demokrasi adına, emperyale daha itaatkar rejimlerin kurulmasının hedeflenmesine itiraz etmektedir. Bunca doğal zenginliğe karşın, bölge halkının perişan haline itiraz etmektedir. Çeşitli vaatlerle kandırılan ve taraftar durumuna getirilen insanların dramını şiire dökmektedir. İnsanlık, eşitlik ve adalet vurgusu yapmaktadır. Bu nedenle yakılan ağıtların ahını yaşamakta ve gözyaşlarını dindirmek istemektedir. Toprağa düşen, denizlerde boğulan insanlar için yazmaktadır.
Bunlardan en önemlisi ve kamu vicdanını kanatan olay; kaçak/göçmen kafilesinin denizde boğulmasıyla Türkiye sahiline cesedi vuran, yüzükoyun kumda yatan, beş yaşlarında, kırmızı ceket ve siyah ayakkabıları olan Suriyeli Kürd Memé Alan'ın cesedi ve bunun jandarmanın kucağındaki ölü beden fotoğraflarıdır. İşte şair Misbah Hicri, buna ağıt yakmaktadır:
Hesabı sorulur elbet
Kaç güz sarısı, kaç çağla çiçeği
Tükendi zamanın aynasında
Ve hayata adım atan Alan Kurdi
Tarihin her sayfası karadır
Gizlediğinden suçlu isimleri
-İskele koşturur sevince
-Deniz çatlar Yakamozlar ağıtlanır
-insanlık kendinden utanmalı
Duymadığı için suda son nefesi
Gerçeğin karşısında susar efsaneler
Musa el uzatamaz, Hızır yetişmez
Boynu altında, ağzı dolu kumsa
Uyanmaz uykusundan Alan Kurdi
Deniz umursamaz çocuk da olsa
Uzatılabilse bir zeytin dalı
Ne deniz dibine gömülen olur
Ne karaya vuran çocuk cesedi.
Bu ayıp, bu suç böyle örtülmez
Ses bulmalı direnmenin cesareti.
Misbah Hicri, döneminin Urfa yaşamını anlatmaktadır: Urfa'nın sıcağında, evlerin içinde sıcaktan ve pireden yatmak imkansız, ya avluda ya da damda çardak kurulacak, etrafı kamış çitle çevrilecek ve ancak böylece nefes almak mümkün olacak. Gençler yıldızlı gökyüzüne bakıp hülyalara dalacak. Gün içinde, göçmen kuşlarının yolu üzerinde, erişkinler tuzak kuracak, parlak çekecek. Akşama kadar bu uğraş içinde, torba dolusu göçmen kuşlarla eve dönülecek. Bu kuşların bazısı evde bakımlık/seyirlik ve kalanı da yemeklik olacak.
Söz vardır canlı, söz vardır hükümsüz, söz vardır ateş misali, söz vardır umut ve güven, söz vardır hasret ve sabır. Rind’in dilinde, kadere boyun eğmek ve yas yerinde bir nefes almak vardır. Savaş ortamında, barış rüzgârıyla nefeslenmek vardır. Ne yazık ki şimdi azaldı bu rind insanlar.
“Bedeli ödenmiş sözler” şiiri, kitaba adını vermiş, 4x6 dizeden oluşuyor. Güvercin gözler bağlanmış ve ses girdaba girmiştir. Güneşe uzanan eller kıskanılmış, ihanete düşen aynalar kırılmıştır, şairin sevdası size emanet edilmiştir:
Özgürlük sızar, zincirler çözülür
Hiçlerim içimi yalarken ayaz
Elde kalem, meydanlara ısınıyorum
Şiirim kavgaya fırsat bırakmaz.(s.11)
Saçlar açılmış, omuzlara dökülmüş, sırlı bakışlar üzgün, dudaklar titrek, eller terli, yürek söz dinlemez ve bir de sefaletini anımsar sevda. “Gözlerin kara, kalemim kara/ Karardı dize dize şiirlerim”. Ben seni özlerim, seni.
Mor çiçeğe döndü bedenim, darbelerden; ”dizeler direnir, meydan okur/ onların kinini kırar yüreğim... Süslerdik meydanları sloganlarla/zeytin dalı göverirdi elimizde”. Ama gel gör ki “ fermanlar bozdu düşlerimizi/barikatlar kurdular etrafımıza... Sanmayın dayanıksızım/Ben işkence artığıyım... Omuz verdim, imrendim direnmelere”
Misbah Hicri, gündüz rüyasına durmakta, insanlık ve özgürlük mücadelesini dillendirmektedir. Şiirin olanakları ile imgeleri sıraya dizmekte ve birlikte govend çekmektedir. Elbette sevdasız olmaz, kınalı eller; heyecan verir gence, yaşlıya, diriye. Sevgi ve şefkat gerekli, Ama asıl olan bunu bölüşmesini bilmek. Ana dilde ses vermek ne güzeldir ve ne kadar da zengin. Söylenemeyen sözler, beyinde, yürekte, bellekte durur, işlevsiz, yetim. Oysaki sahibi var, ama mahrum. Bu hazineyi insanlığın yararına açmak gerektir. Anadilde var olmak Hakkın ve halkın, insanlığın gereği.
Ah, “ceylânlar subaşına inmeye hasret”. Sesim kelepçeli, dilimden çıkmıyor avazım. Her tarafta ihanet, düşler bile yargılanır olmuş, dost görünüp birlikte koşanlar ihbarcı olmuş. Savaşadır nefretimiz ve barış'a uzanır ellerimiz. Bu ortam içinde sevginin ızdırabın hıyanetin direnişin sarrafı olduk. Güneş doğacak. Yaşamda öyle haller olur ki “dal kırılır, dağ devrilir”.
Şair Misbah Hicrî, yoğun örnekleme ve imgelerle; bir kültürü, bir özlemi, bir yanlışı, barışı ve bunun için mücadeleyi, insanın mayası olan sevdayı işlemektedir. Onun gönül ve şiir dünyasından; onun imgeleriyle tanıtmaya çalıştık. En iyisi, sahibinin kaleminden okumak. Konuşmanın, beden dilinin ayrı bir anlamı ve katkısı vardır. Söz ve eylem, birbirini tamamlar ve besler.
Selamlar ve saygılar olsun.
Adana, 12.11.2018