ÜÇ KURAL VE ZAHİR DEĞİL ÖZ

Ali Haydar Üzülmez

25-05-2024 10:50

1960'larda babam  Rufai Tarikatı üyesiydi. Yakın arkadaşları ile evimizde, Yunus Emre'den  "Sordum sarı çiçeğe,
Annen baban var mıdır?
Çiçek eydür derviş baba,
Annem babam topraktır.
Hak, la ilahe illallah,
Allah, la ilahe illallah… gibi ilahiler ve
"Çıkmış İslam bülbülleri, Öter Allah deyü deyü" deyişleri eşliğinde, dualar  okurlar, Arebene çalarak, "Hu, Allah" deyip, zikir yaparlardı. Çocuktum, zikre katılanlara hizmet ederdim. O zaman  anayasanın 163. Maddesi yürürlükte olduğu için yapılan bu ibadetler yasaktı. Bu tür ibadeter, devlet  tarafından "irtica" olarak kabul ediliyordu ve hapis cezası vardı.  
Zaman zaman da onlar ibadete başladığında  evin etrafında, jandarmalar geldiğinde haber vermek için nöbet tutardım. Ancak jandarmalar hiç gelmedi. Demek ki ihbar eden olmamıştı!
Babamların  bu ibadetlerinden annem hiç haz etmez,  evde zikir yapılmasını istemezdi.Tabi babama gücü yetmez, söylenip dururdu. Daha sonraları babam ve yakın arkadaşları, büyük amcam, sanırım tarikat içi çekişmelerden olsa gerek  tarikattan ayrıldılar.  Babam nevi şahsına münhasır bir insandı. Kendisi iyi bir duvar, cami, minare ustasıydı. Veysel Karani'de cami, minare, Veysel Karani türbesini o yaptı. Batman'da,Ergani'de, Elazığ Maden'de minare yaptı. Ben de yanında taş  ustası ve duvar ustası olarak çalıştım. 
 Babamın namaz kıldığını, oruç tuttuğunu, cumaya veya bayram namazına gittiğini hiç görmedim. Mezarlığa da gitmezdi. 
İnsanları, doğayı severdi. Çalıştığı zaman çok iyi çalışırdı. Biz çocuklarını çok severdi. Bizlere hiçbir zaman sözlü veya fiili şiddet uygulamadı. Yalnız insanlığa paha biçilmez kıymetli  eserler  bırakan Fyodor Mihayloviç Dostoyevski gibi                           kötü bir huyu vardı; kumar oynardı. Annem kumar  oynamasına karşı çıkınca anneme şiddet uygulardı.Kendisi, "Üç  Evli Şeyh Cuma" olarak bilinirdi. Ergani'den ve yakın çevre, köy ve kasabalardan hastalar gelip babamdan "derman/şifa" dilerlerdi. Babam onları kırmaz, odaya alır, sohbet  eder,dua okur; pekmezli,ballı, şekerli su verir hastalarını yolculardı. Para ve hediye almazdı.  Para ve hediye aldığını hiç görmedim.
Sonra Hollanda'ya gitti. 3 yıla yakın Hollanda'da çalıştı, geri döndü. Ben, ağabeyim Müslüm ve Miktat kardeşim o dönem okurken diğer yandan da toplumsal olayların içine girmiştik. Babamla zaman zaman farklı ülkeler (özellikle  sosyalist  ülkeler üzerine) sohbet ederdik. Babam, Batı Ülkeleri'ni (özellikle Hollanda'yı) sosyalist ülkelerden daha özgürlükçü, gelişmiş , ileri medeni bulurdu. Müslüman ülkelerin rejimlerini hiç beğenmezdi. Tabi biz bu tespite üzülürdük. Biraz da babam, bizi olaylardan uzak tutmak için bunları söylüyor diye düşünürdük. Sonra üç kardeş,12 Eylül'de gözaltına alınınca babam, lanet 5 Nolu Ceza Evi'nin önünden hiç ayrılmadı; ne içerdeyken  ne de dışarı çıktıktan sonra, hiçbir şekilde bize kızmadı, darılmadı, yalnızca yaşadıklarımıza ve kendi çaresizliğine üzüldü. Maddi ve manevi sıkıntılar yaşadığı halde kimseye minnet etmedi, başı hep dik gezdi. "Şeyh Cuma," Ergani'de tüm devrimcilerin "Devrimci Cuma Dayısı" oldu. Onu çok erken kayıp ettik. Zamansız ölümüne hep üzülürüm.  Babamın  aramızdan erken ayrılışı içimde hep bir yaradır.
Çocukları olarak ona yaşlılığında çok güzel bir hayat yaşatabilirdik. Ama olmadı!
Babam, Alevileri de çok severdi. Alevî bir ailenin kızı ile evlendiğimde çok sevinmişti.
O, Hollanda; Sosyalist ve  Müslüman ülkelerin rejimleri konusunda haklıydı; biz ideolojik saplantı/körlük içindeydik. Sovyetler ve Sosyalist ülkeler dağılınca bunu anladık.
Babam, Rufai Tarikatı'nın ritüellerini yerine getirmese de, onun temel ilkelerine  inanırdı. Yaşamını, o ilkeler doğrultusunda, kendine göre yaşadı. 
Zaten biçim değil, öz önemli değil mi? 
Babam da biçime değil öze önem verirdi, Onun ölümünden sonra annem ve bizler, farkında olmadan onun izinden gittik.
Nasıl mı?
Anlatayım:
   -Alan değil veren el olduk. Annem bunu seve seve  karşılık beklemeden yapardı. Biz çocukları da farkında olmadan yaptık, yapıyoruz.
   -Evimize geleni geri çevirmedik. O gün, o an  evimizde ne varsa paylaştık. 
Annem  paylaştığında mutlu olurdu. Hiç kimseyi hor görmez, küçümsemezdi. Herkesi olduğu gibi kabul ederdi.
   - Ne babamın, ne de annemin parası, malı mülkü olmadı. Bizim ve başkalarının yanında paradan, maldan, mülkten hiç söz etmezlerdi. Bildiğim kadarıyla fazla paraları da hiç olmadı. Çünkü cimriliği ve biriktirmeyi sevmezlerdi. Kimseye muhtaç olmadan kendi emekleri ile geçinirlerdi. 
Bizleri de böyle eğitip, büyütüp, hayata hazırladılar.
Şimdiki dinbaz-dincilerin ve ırkçı  milliyetçilerin tiksindirici, doyumsuz, mal mülk düşkünlüklerini "Mülk Allah'ındır." deyip  malı cukkaya  atıp götürenleri görünce kendi kendime şöyle diyorum: Ne temiz, çalışkan, inançlı anne babamız varmış. Onları sevgi ve saygı ile anıyorum. 
Şimdiki İslâm bülbülleri de para para, diye ötüyor. Doyumsuz Müslümanlar da anam babam paradır, maldır diyor. Sadık eşleri/işleri de, hamdolsun çalıp çırpmak olmuş...
"Mülk Allah'ındır"deyip halkın malını çalan, ırkçı dincileri lanetliyorum!
Son model Mercedes'le, dincilik oyunu oynayan 
Diyanet İşleri Başkanını da, onların deyimi ile fakir fukara ve garip gurebaya havale ediyorum.
İnsan, doğası gereği gizemli ve sır doludur. Bunu özellikle babam için söyleyebilirim. Onu saygı ile anıyorum.Onu özlediğimi söyleyebilirim.
Derim ki: 
   -Alan el değil veren el olun. Hep bana, Rab bana demeyin.
Paylaşın, paylaşım güzel bir erdemdir.
  - Size sığınan evinize gelen hiç kimseyi geri çevirmeyin, mahcup  etmeyin, giderken eli boş göndermeyin.İnsanlara tepeden bakmayın. Hiçbir insanı küçük görmeyin. Onları aşağılamayın. "Benim ki ben" demeyin. Nobranlık yapmayın. Kibir, nobranlık insanî değildir.
   - Cimrilik yapıp, çalıp çırpıp biriktirmeyin. Toprağa/mezara biriktirdiklerinizle değil, kefenle konulduğunuzu unutmayın; mala mülke fazla tamah etmeyin, geriye(o da bir süreliğine) bir dikili mezar taşından başka bir şey kalmıyor. 
Sonuç: Biçime değil öze önem verelim; doğruluktan haktan, hukuktan, adaletten, demokratik anayasadan ve demokrasiden; emekten, alın terinden; sadaka kültüründen yana değil, çalışma, emek kültüründen yana olalım. 
Tüm canlıları doğayı sevelim, koruyalım.
Yalandan ibadet değil, çalışarak ibadet edelim. Çünkü zahir değil öz önemlidir.

DİĞER YAZILARI İDEOLOJİLERİN TUTUCULUĞU VE AYDINLAR 01-01-1970 03:00 MECLİS KOMİSYONU, YENİ ANAYASA VE BARO BAŞKANININ ÇAĞRISI 01-01-1970 03:00 ÖZGÜRLÜK PLATFORMU 01-01-1970 03:00 BÖLGESEL TEK GÜCE DOĞRU! 01-01-1970 03:00 İLK CİNAYET VE İLK MİRAS KAVGASI 01-01-1970 03:00 YETKİLERİ GÖREVE ÇAĞRIYORUM 01-01-1970 03:00 GELDİK BUGÜNLERE 01-01-1970 03:00 İSRAİL’IN İRAN’I ÇÖKERTME STRATEJİSİ VE İSLAM’IN SİYASAL BİR DİN OLARAK KURUMSALLAŞMASI 01-01-1970 03:00 ÖCALANIN ÇAĞRISI: KURBANSIZ KURBAN BAYRAMI 01-01-1970 03:00 Matematik ve Ezanın Evrensel Ölçüleri 01-01-1970 03:00 Bir İnsanlık Hali Üzerine Düşünceler 01-01-1970 03:00 SOSYALİZM ÖLDÜ MÜ? 01-01-1970 03:00 KÜRTLER GÜNEŞ Mİ, RÜZGÂR MI OLMALI? 01-01-1970 03:00 KARARI SİZLERE BIRAKIYORUM 01-01-1970 03:00 Anayasa Tartışmaları ve Kenan Paşa’nın Gizli Hayranları 01-01-1970 03:00 TENEKE VE ALTIN 01-01-1970 03:00 ARAYIŞ DEVAM EDİYOR; MARSA YOLCULUK  01-01-1970 03:00 DOMOKRATİK SİYASETE VE KARDEŞLİĞE ÇAĞRI 01-01-1970 03:00 ÇOCUKLARIMIZIN MATEMATİK KORKUSU 01-01-1970 03:00 GÖZLER ÖCALAN’DA 01-01-1970 03:00 TARİH YENİDEN KÜRTLERİN KAPISINI ÇALDI, KÜRTLER ÇOK DİKKATLİ OLMALI! 01-01-1970 03:00 KÜRTLER TARTIŞIYOR 01-01-1970 03:00 HAYBER KALESİ CENGİ VE BİTMEYEN DİN SAVAŞLARI 01-01-1970 03:00 DÜRÜST, GÜZEL NARİN! 01-01-1970 03:00 MUNDAR OLMAK 01-01-1970 03:00 Baskın Oran Hocama Açık Mektup 01-01-1970 03:00 EŞİTLİĞE DOĞRU 01-01-1970 03:00 İSLAMCILARIN KENDİ EKONOMİK MODELLERİ VAR MIDIR? 01-01-1970 03:00 DAYANAK NE? 01-01-1970 03:00 DİKTATÖR, SAVAŞ VE HAYAT 01-01-1970 03:00 BENİMDE BİR HAYALİM VAR 01-01-1970 03:00 ÇIKIŞ YOLU 01-01-1970 03:00 İKİ BÜYÜK YALAN 01-01-1970 03:00 GELEN İKİ TELEFON VE DÜŞÜNDÜKLERİ 01-01-1970 03:00 CARİYE VE HÜR KADININ ÇOCUKLARI 01-01-1970 03:00 DEM Parti ve Kürtler 01-01-1970 03:00 YÜREĞİMİN SESİ 01-01-1970 03:00 "Nietzsche: Kendisinden bir şeyler öğrendiğim tek psikolog Dostoyevski olmuştur 01-01-1970 03:00 MARKSİZM VE SOVYET PRATİĞİ 01-01-1970 03:00 AŞKIN YÜZÜ, ELAZIĞ VE ADNAN YÜCEL 01-01-1970 03:00 GÜLÜMSEME ZAMANI 01-01-1970 03:00 AŞKI YAŞAYAMAYANLARIN HAZİN DURUMU 01-01-1970 03:00 ANA AKTÖR KÜRT BİRLİĞİ OLABİLİR 01-01-1970 03:00 İDEAL OLAN 01-01-1970 03:00 ÜÇ GÜZEL VARLIK 01-01-1970 03:00 Değişim iyidir, güzeldir, hayattır! 01-01-1970 03:00 MERAK EDİLEN YAKIŞIKLI 01-01-1970 03:00 Yakışıklının devamı. 01-01-1970 03:00 YAKIŞIKLI VE DİCLE’NİN YİĞİT ÇOCUKLARI 01-01-1970 03:00 ÖNCE SÖZ DEĞİL SES VARDI 01-01-1970 03:00 Alevileri Ne Kadar Anlayabiliyoruz? 01-01-1970 03:00 Önyargıları Kırıp Alevileri Tanımak ve Sevmek 01-01-1970 03:00 EĞİTİM Mİ, KÜLTÜR MÜ? 01-01-1970 03:00 Gönüllere Dokunma 01-01-1970 03:00 8 Mart ve Erkekler 01-01-1970 03:00 YENİ BİR PARADİGMA VE STRATEJİK DEĞİŞİKLİK NEDEN GEREKLİDİR 01-01-1970 03:00 Hangi sosyalizmi istiyoruz? 01-01-1970 03:00 YENİ DURUM VE ÜÇ YAZIM-1 01-01-1970 03:00 GÜLHANE PARKI, POSTACI VE BEN 01-01-1970 03:00 SEVGİLER GÜNÜ 01-01-1970 03:00 Çaresizliğin Çaresi: Demokrasi-2 01-01-1970 03:00 Çaresizliğin Çaresi: Demokrasi-1 01-01-1970 03:00 ÜÇ ROMAN İKİ DÜŞÜNÜR 01-01-1970 03:00 HAYAT/ YAŞAM 01-01-1970 03:00 KÜRTLER, "İSLAM KARDEŞLİĞİ"SARMALINDAN ÇIKABİLECEK Mİ? 01-01-1970 03:00 AĞLAYIP SIZLAMA ÇARE DEĞİL 01-01-1970 03:00 DİCLE KURURKEN! 01-01-1970 03:00 EĞİTİMİMİZİN l-İ PÜR MELALİ-2 01-01-1970 03:00 EĞİTİMİMİZİN HAL-İ PÜR MELALİ-1 01-01-1970 03:00 EĞİTİMİMİZİN HAL-İ PÜR MELALİ GİRİŞ 01-01-1970 03:00 "Keké 01-01-1970 03:00 Hayatının Sonbaharını Yaşayanlara Öneriler 01-01-1970 03:00 ŞEYHMUS KAPTANI VE AMEDSPOR 01-01-1970 03:00 DEVLET, ÇIKAR MI HİZMET Mİ ARACIDIR ? 01-01-1970 03:00 Bir Asırdır Demokrasiyi Kurumsallaştıramadık, Neden? 01-01-1970 03:00