RuhaNews Haber Merkezi 

DEVA Partisi Yerel Yönetimler ve Şehircilik Politikaları Başkanı Mehmet Emin Ekmen:“Bütçenin önceliği afet yönetimi olmalıdır”

Hepimizi derinden etkileyen İzmir depremi, risk ve afet yönetimine dair mevcut kapasitemizi değerlendirmek için son derece önemli bir uyarıdır. Ülkemiz afetlere hazır olmayıp, afet öncesi risk azaltma, afet sırasında müdahale ve afet sonrası iyileştirme çalışmalarında yetersizdir. Afet sonrası en acil ihtiyacın çadır, battaniye ve gıda olduğu göz önüne alındığında, AFAD’ın ilk çağrısının battaniye ve gıda yardım talebi olması depreme hazırlıksız yakalanıldığını göstermesi açısından bu yetersizliğin en çarpıcı ve vahim örneğidir. Bu yetersizliğin bir sistem sorunu olduğu açıktır. Oysa afetlere hazırlık ve afet yönetimi, devletin öncelikli gündemi olmalıdır.

“Katil bina”yı yapan kadar, ona göz yuman da sorumludur

Bir depremde yan yana inşa edilmiş iki binadan biri yıkılırken diğeri ayakta kalıyorsa, ortada “katil bir bina” var demektir. Bu katil binayı yapan kadar, yapana göz yuman mekanizma da bu sonuçtan sorumludur.

İmarla ilgili denetimler şeffaf bir şekilde yürütülmelidir

Afetler konusuna, kalkınma politikaları içerisinde daha fazla yer verilmeli ve zararların azaltılması için gereken kaynak ayrılmalıdır. Kaynak yönetiminde afet yönetiminden daha acil ve mühim bir konu yoktur.

Afetlere dair mevzuat bütünleşik bir şekilde düşünülmeli ve risk yönetimi ilkelerine göre yenilenmelidir. İmarla ilgili idari ve yargı denetimleri etkin soruşturma ve cezalandırma mekanizmalarına kavuşturulmalı; yasalar ve cezaların infazına dair düzenlemeler, fiili olarak cezasızlık politikası şeklinde sonuçlanacak hükümlerden ayıklanmalıdır.

Yerel yönetimlerin hızlı tepki vermeleri kolaylaştırılmalıdır

Yerel yönetimler, afet yönetiminin tüm safhalarında sorumluluk paydaşı olmalı; yerel yönetimlerin yönetim becerileri ve kapasiteleri, hızlı tepki vermelerini kolaylaştıracak şekilde güçlendirilmelidir.

Belediyelere, Afet Tehlike Haritalarının ve mikrobölgeleme haritalarının hazırlanmasına yönelik çalışma yapma yükümlülüğü getirilmelidir.

Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne uyum amacıyla yapılan mevzuat değişiklikleriyle ortaya çıkan belirsizlik ve kaos ortadan kaldırılmalıdır.

Kentsel dönüşüm risk esaslı ve vatandaş odaklı planlanmalıdır

Kentsel dönüşüm projeleri ranta göre değil, afet risklerini dikkate alarak, vatandaşın yararına göre tesis edilmelidir. Mevcut yapı stokunu güçlendirecek sermaye yetersizliğine çözüm üretilmelidir.

İmar barışından yararlanan yapılar ivedilikle takip ve tetkik edilmelidir.

Yapı malzemelerinin üretim ve uygulamasına dair ciddi denetimler yapılmalı, hiç kimse kayırılmamalı, usulsüzlük yapan herkes cezalandırılmalıdır.

Yapı müteahhitliği mesleğinin icra edilebilmesi için bir standart ve lisanslama getirilmelidir.

Eğitim programları, müdahale yönetimi, sosyo-ekonomik iyileştirme stratejilerini içeren Afet Risk Azaltma Planları ivedilikle hazırlanmalıdır.

Meslek odaları süreçlere dahil edilmelidir

Meslek odalarının mevzuat hazırlama, uygulama ve karar alma mekanizmalarına katılımı sağlanmalıdır.

Toplumun afet bilinci yükseltilmeli; ülke genelinde büyük bir dayanışma gösteren STK’ların ve vatandaşlarımızın afet anında yaptıkları yardım ve kurtarma faaliyetlerine ilişkin kapasite ve beceri geliştirmelerine yönelik özel bir program uygulanmalıdır.

“Bütçenin önceliği afet yönetimi olmalıdır”

Detaylı raporumuza aşağıdaki bağlantıyı tıklayarak ulaşabilirsiniz.

https://cdn.devapartisi.org/180/DEVAPartisi-AfetRaporu.pdf

Bütçenin önceliği afet yönetimi olmalıdır
30 Ekim 2020 Cuma günü saat 14.51’de, Ege Denizi Seferihisar ilçesi
açıklarında meydana gelen ve Ege Bölgesi genelinde hissedilen deprem
İzmir’de yakıcı kayıp ve hasara neden oldu.
Deprem riski altında bulunan diğer şehirlerimizde olduğu gibi İzmir’de de
deprem riski yanlış arazi kullanımı, denetimsiz kentleşme ve yapılaşma, hızlı
ve plansız sanayileşme ve çevresel düzensizlikler gibi nedenlerle geçmişten
bugüne sürekli artmıştır. Tüm bu risklere rağmen, gerekli önlemler alınmadığı
için 100’den fazla vatandaşımız hayatını kaybetmiş, kentte maddi ve sosyoekonomik bir tahribat meydana gelmiştir.
Bu deprem ile ülkemizin afetlere yeterince hazır olmadığı, afet öncesi, afet anı
ve sonrasına ilişkin kurumsal, yasal ve uygulama sorunları ve eksiklikler
bulunduğu gerçeği bir kez daha görülmüştür.
Başta depremler olmak üzere pek çok afet riski ile karşı karşıya olan
ülkemizde, İzmir depreminde verdiğimiz acı kayıplar, kriz yönetimi anlayışının
terk edilerek, risk yönetimi anlayışının benimsenmesi gerektiğini bizlere tekrar
hatırlatmıştır.
DEVA Partisi olarak afet yönetimi konusunda tespit ettiğimiz sorunlar ve
çözüm önerilerimiz şu şekildedir:
1. Merkezi ve Yerel Düzeyde Etkin Kurumsal Yapılar Kurulmalıdır
Etki analizi depremin meydana geldiği ilk anda hızlı ve yeterli bir şekilde
yapılamadı. Depremin gündüz saatinde meydana gelmesi, havanın son derece
açık olması ve yağışlı olmaması, hava desteği (helikopter veya drone)
kullanılarak depremin etki alanının belirlenebilmesine imkân sağlıyordu. Ancak
saatler geçmesine rağmen depremin etkisine dair vatandaşlarımızın sosyal
medyadan yaptıkları paylaşımlar dışında bir bilgi akışı sağlanamadı. Yıkılan
bina ve enkaz sayıları konusunda dahi net bir bilgi verilemedi. Bu tür afet ve
acil durumlarda, çalışmaları yürüten tüm kurum ve kuruluşlar arasında
koordinasyon sağlaması maksadıyla kurulan AFAD, bu konuda son derece
yetersiz kaldı. Afet sonrası en acil ihtiyacın çadır, battaniye ve gıda olduğu göz
önüne alındığında, AFAD’ın ilk çağrısının battaniye ve gıda yardım talebi
olması depreme hazırlıksız yakalanıldığını göstermesi açısından bu
yetersizliğin en çarpıcı ve vahim örneğidir. 
Kurumlar tutarsız bilgiler paylaşmaya başladı. Örneğin Diyanet İşleri
Başkanlığı, camilerin geçici barınma amacıyla kullanılabileceğini ilan etti.
Hâlbuki bu kararı geçici barınma planlamasını yapan yetkili birimlere bırakmış
olsaydı, camilerin de bir yapı olduğu ve artçı depremlerde yıkılma tehlikesi
bulunduğu kendilerine hatırlatılabilirdi. Tabii eğer önceden hazırlanmış bir
geçici barınma planlaması varsa…
Bir diğer örnek ise, deprem sonrası sosyal medyada enkaz videoları
paylaşılırken, afet yönetiminin baş aktörü konumunda bulunan İzmir Valisinin
yaptığı “can ve mal kaybımız yok” açıklaması oldu. Bu açıklama, hem İzmir’in
hem de valinin beklenen depreme hazırlıksız yakalandığının net bir
fotoğrafıydı. Vatandaşlarımız, tüm bu belirsizlikler sonucu ortaya çıkan bilgi
kirliliğine karşı, sosyal medyadan bilgi edinmeye çalıştı. Oysa daha önceden
hazırlanmış bir medya iletişim planı olmalıydı ve buna göre kamuoyu
bilgilendirmelerinin ne düzeyde ve nasıl yapılacağı önceden belirlenmeliydi.
Vatandaşlarımız kayıp yakınlarını sosyal medya aracılığıyla bulmaya çalıştı.
Oysa AFAD adrese dayalı nüfus kayıt sisteminden yıkılan binalarda oturanların
kayıtlarını çıkarıp, o kişilere ulaşmaya çalışmalıydı. Buna göre kayıp listesi
oluşturulmalı ve bu liste şeffaf bir şekilde ilan edilmeliydi. Sosyal medya ve
benzeri yollarla kayıplarını arayanları da sisteme dâhil etmeli, kamuoyunu
şeffaf şekilde bilgilendirmeliydi. Enkazların yerleri başta olmak üzere gerekli
bilgiler coğrafi bilgi sistemleri temelli haritalar üzerinde kamuoyuyla
paylaşılmalıydı.
Yerleşim birimlerinin afet güvenliği sürecinin en önemli aktörlerinin yerel
yönetimler olduğu unutulmamalıdır. Etkin afet yönetim modelleri, yerel
yöneticiler ve yerel yönetim birimlerinin aktif katılımıyla bütünleşen
yaklaşımların başarılı olduğunu göstermektedir.
Bu deprem; afet hizmetlerinin afet öncesi, sırası ve sonrasında etkin
ve hızlı bir şekilde yürütülebilmesi için merkezi ve yerel düzeyde
kurumsal yapıların güçlendirilmesi ve işbirliği içinde çalışılması
gerektiğini bir kez daha göstermiştir.
- Merkezi ve yerel tüm kamu kurum ve kuruluşları, özel sektör, akademik
kuruluşlar, medya, sivil toplum kuruluşları (STK), aile ve bireye kadar
uzanan tüm toplum ile uluslararası kuruluşları afet yönetiminin bir paydaşı
olarak görüyoruz ve bu paydaşlar arasında güçlü bir işbirliğinin kurulmasını
ve yaygınlaştırılması gerektiğine inanıyoruz. 
- Afet ve acil durumlarla ilgili faaliyetlerin bir bütünlük içinde yürütülmeleri
ve bu alanda görev yapan kuruluşların koordineli bir şekilde çalışabilmeleri
amacıyla kurulan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı AFAD, sadece
kural koyucu, yönlendirici, koordine edici, destekleyici ve denetleyici olacak
şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.
- Merkezi ve yerel yönetim birimleri arasındaki yetki dağılımı, sorumluluk ve
koordinasyon sistemleri net şekilde belirlenmelidir. Yerel yönetimlerin afet
yönetiminin tüm safhalarında inisiyatif almalarını ve hızlı tepki vermelerini
kolaylaştıracak, merkezi yönetimin müdahalesine gerek kalmadan işbirliği
yapabilmelerine imkân verecek bir şekilde yönetim becerileri ve
kapasiteleri güçlendirilmelidir.
2. Afet Mevzuatı Tüm Yönleriyle Ele Alınmalıdır
Mevzuat, afet yönetiminin iyileştirilmesi ve kurumsallaşması için en güçlü
araçtır. Sistemin çatısını oluşturur; diğer temel esaslar mevzuat çerçevesinde
ele alınırlar. Bütünleşik ve uluslararası normlara uygun bir afet yönetimi
sisteminin kurulabilmesi, merkezi ve yerel düzeydeki tüm kurum ve
kuruluşların görev, yetki ve sorumluluklarını görebilmeleri için;
- Afetlere dair mevzuat bütünleşik bir şekilde düşünülmeli ve risk yönetimi
ilkelerine göre yenilenmelidir.
- Yerel yönetimlere, afet öncesi çalışmalar başta olmak üzere, “afetlere
hazırlık ve zarar azaltma” konularında, kanunla düzenlenmek üzere, etkin
sorumluluklar verilmelidir.
- Afet yönetiminde, sivil halkın katılımını sağlayacak ve gönüllü
yapılanmalarını teşvik edecek çalışma esaslarını düzenleyecek mevzuat
güçlendirilmelidir.
3. Afet Risklerinin Azaltılması Konusunda Süre Gelen Eksiklikler
Giderilmelidir
Afet risk azaltma çalışmalarını sürdürülebilir kalkınmanın ayrılmaz bir parçası
olarak görüyoruz.
- Risk azaltma çalışmalarının etkinliğini artırmak için afet yönetimin tüm
paydaşları arasında güçlü bir işbirliği kurulmasılı ve yaygınlaştırılmalıdır.
- Yaşanmış afet ve acil durumlara ilişkin deneyimler, sonuçlar, her türlü bilgi
ve belge, görüntüler ve istatiksel bilgiler ile mevcut afet gözlem sistemleri 
tek bir merkezde toplanarak güvenilir ve hızlı bir şekilde kullanıma
sunulmalıdır.
- Merkezi ve yerel düzeyde tüm afet türlerine karşı, eğitim programları,
müdahale yönetim sistemleri, uzun dönem sosyal-ekonomik iyileştirme
stratejilerini de içeren Afet Risk Azaltma Planları ivedilikle hazırlanmalıdır.
- Belediyelere, Afet Tehlike Haritalarının ve mikro bölgeleme haritalarının
hazırlanmasına yönelik çalışma yapma ve bu çalışmaları imar planlarına
yansıtma yükümlülüğü getirilmelidir. Bölgesel planlardan uygulama imar
planına kadar tüm planlama süreç ve kademelerinde afet tehlikesi ve risk
haritaları mutlaka dikkate alınmalı ve kullanılmalıdır.
- Kamuoyunun afet bilincinin istenen seviyede olmaması alınacak tedbirlerin
hedefine ulaşmasını güçleştirir. Bu nedenle afet yönetiminin tüm
süreçlerine toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla, kamuoyunun afet
yönetiminin her bir evresi için yeterli ve katkı sunabilecek düzeyde bilgi
sahibi olmaları sağlanmalıdır.
4. Sıklıkla Başvurulan İmar Aflarından Vazgeçilmelidir
Sık sık başvurulan imar afları ile kurallara aykırı yapılaşma bir nevi teşvik
edilmiştir. Bu aflar, ülkemizde yerleşme ve yapılaşmaların kural dışı,
denetimsiz ve güvensiz olarak gelişmesinin en önemli nedenlerinden birisi
olmuştur. Son olarak 2018 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın
uygulamaya koyduğu ve 31 Aralık 2017 tarihinden önce yapılan yapıları yasal
hale getiren İmar Barışına, nüfusa göre en yüksek başvurunun İzmir’de
gerçekleşmiş olması, meydana gelen yıkım ile imar afları arasındaki ilişkiyi
gözler önüne sermektedir.
Maalesef hafif hasarla atlatılması gereken bir depremde yapılar kullanılamaz
hale gelmiş, çok sayıda can kayıpları yaşanmıştır.
- Usulsüz yapıların imar affı uygulamasıyla kabul edilebilir hale geldiği
anlayış hızlıca giderilmelidir. Bu uygulamadan yararlanan yapıların ivedilikle
takip ve tetkiklerinin yapılarak gerekli önlem ve uygulamaların hayata
geçirilmesi zaruridir.
5. Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Adil Şekilde Yapılmalıdır
Yanlış arazi planlamaları, hızlı nüfus artışı, denetimsiz şehirleşme ve
sanayileşmenin doğurduğu kaçak yerleşme ve yapılaşmalara engel
olunamayışı, ülkenin afet tehlikesinin şehir planlamasına temel veri olarak 
dahil edilmemesi, günümüzde güvenli olmayan riskli yerleşme ve
yapılaşmalarla karşı karşıya kalmamıza neden olmuştur.
Ege Denizi Seferihisar ilçesi açıklarında meydana gelen bu depremin, merkez
üssüne yaklaşık 67 km uzaklıkta bulunan İzmir’de bu kadar büyük çapta
hasara yol açması, binaların yumuşak zeminler üzerinde ve/veya zemin
özelliklerine uygun olarak inşa edilmediğini ve yapı stokunun artık miadını
doldurduğunu göstermektedir.
2011 Van depreminden sonra yürürlüğe giren ve önemli bir risk azaltma aracı
olarak gördüğümüz kentsel dönüşüm uygulamalarının hangi kriterlere göre
yapıldığı, yeterince adil ve şeffaf bir şekilde yapılıp yapılmadığı soruları
akıllara gelmektedir. Kentsel dönüşüm projelerinin son yıllarda bir rant aracı
olarak görüldüğüne üzülerek şahitlik etmekteyiz.
- Kentsel dönüşüm, afet risklerini azaltma programları için önemli bir araçtır.
Riskli alan ve yapıların dönüştürülmesinde afet tehlikesi, etkilenecek nüfus
ve finansal gereksinim gibi parametrelere göre, fiziksel mekânın
dönüştürülmesi ile birlikte sosyokültürel ve sosyoekonomik boyutlar da
dikkate alınarak adil ve şeffaf bir şekilde kentsel dönüşümler yapılmalıdır.
6. Yapı Denetim Sistemi Revize Edilmelidir
Yaşadığımız depremler sonucunda meydana gelen can ve mal kayıpları, etkili
bir yapı denetiminin yapılmadığını göstermektedir. Yeterli olmayan bir proje
yapım ve denetim sürecini takiben inşaat aşamasına geldiğinde yapı
denetimleri, yeterliliği tartışılan yapı denetim kuruluşları tarafından yerine
getirilmektedir. Doğrudan müteahhit firma tarafından seçilen ve mali olarak
denetledikleri yapı müteahhidi ile muhatap olan denetim firmasının sağlıklı bir
yapı denetimi gerçekleştirmesi mümkün değildir.
- Yapı denetim sistemini imar ve yapılaşma sisteminin bir parçası olarak ele
alan bütüncül ve köklü değişiklikler yapılmalıdır.
- Güvenli yapıların yapılmasının yanı sıra, arazi ve çevre şartlarına uygun,
toplum kültürüne uyumlu mimari yapıların inşa edilmesini sağlayan,
bağımsız ve yetkin kişi veya kurumlar tarafından yapılan, uluslararası
anlayış ve standartlar ile uyumlu bir yapı denetim sistemi kurulmalıdır.
- Yapı malzemelerinin hem üretim hem de uygulama safhalarındaki
denetimlerinin ciddi bir şekilde yapılması sağlanmalıdır. Gerekli cezai
müeyyideler usulsüzlük yapan hiç kimseyi kayırıcı boşluk ihtiva
etmemelidir. 
- Yapı müteahhitliği mesleğinin icra edilebilmesi için bir standart ve
lisanslama getirilmelidir.
7. Afet Sigorta Sistemi Geliştirilmelidir
Afet Sigortası, afet sonrası durumu iyileştirme ve riskleri yönetme konusunda
önemli bir rol oynamaktadır. Çünkü sigorta, çok sayıdaki sigortalı üzerindeki
riskleri dağıtarak riski azaltmakta ve afet sonrasında insanların ayakları
üzerinde durmasına yardımcı olmaktadır.
Riskin paylaşılmasına yönelik Zorunlu Deprem Sigortası uygulaması önemli bir
adım olarak kabul edilse de, afetzedelerin kayıplarının karşılanmasında sigorta
sistemi dışında hâlâ kamu kaynaklarının kullanılmasına devam edilmektedir.
- Mesken olarak kullanılan konutlara ek olarak ticari ve sınaî amaçla
kullanılan binalar, kamu hizmet binaları ve köy yerleşim alanlarında
bulunan meskenler de sigorta sistemine dâhil edilerek afet sigorta
sisteminin kapsamı genişletilmelidir.
- Afet sigortası, tüm afet ve yapı türlerini kapsayacak şekilde genişletilerek
yaygınlaştırılmalıdır.
8. Afetlere Hazırlık ve Müdahale Çalışmaları Gözden Geçirilmelidir
Ülkemizde yaşanabilecek her tür ve ölçekte, afet ve acil durumlara ilişkin
müdahale çalışmalarında görev alacak kurum ve kuruluşlara ait rolleri ve
sorumlulukları tanımlamak, afet öncesi, sırası ve sonrasındaki müdahale
planlamasının temel prensiplerini belirlemek maksadıyla hayata geçirilen
Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP), önemli bir çalışma olarak sistemdeki
yerini almıştır. Ancak 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi ile
kurum ve kuruluşların yapısında yapılan değişiklikler, henüz plana
yansıtılamamıştır. Bu durum kurumların görev yetki ve sorumluluklarında
çakışmalar ve boşluklar oluşmasına neden olmuştur. Bu eksiklik, depremin ilk
anlarından itibaren kendisini belli etmiştir.
Ayrıca, TAMP kapsamında gerçekleştirilmesi gereken faaliyetlerin ve
oluşturulması gereken kapasitelerin, İl Afet ve Acil Durum Müdürlükleri başta
olmak üzere yerel kurumların sahip olduğu kapasiteler ve personel sayıları ile
yerine getirmeleri de imkânsızdır. Bu durum, afet ve acil durumlarda yerel
yönetimleri merkezi yönetimin güdümünde bırakmaktadır. Oysa afetler, etkin
müdahale için yerelden yönetilmesi gereken olaylardır. 
- Merkezi ve yerel düzeyde Afet Müdahale Planları; değişen her türlü şartlara
karşı güncelliğini koruyabilen, afet ve acil durumun meydana geldiği
bölgenin sosyolojik yapısını dikkate alan, daha dinamik ve esnek bir şekilde
revize edilmelidir.
- Afetlere ilk müdahalenin yerelden yapılacağı gerçeğinden yola çıkılarak,
illerin afet müdahale planlarını kendi afet tehlike ve risklerine göre
yapmalarına ve bu yönde kapasite geliştirmelerine imkan sağlanmalıdır.
- Müdahale kapasitesinin temelini teşkil eden arama kurtarma alanında
insan, teknik donanım, fiziki alt yapının envanteri çıkarılmalı, ihtiyaçlar
belirlenmeli, orta ve uzun vadeli planlar yapılarak yaklaşık Dünya
standartlarında itfaiyeci sayısı ve eğitimli ve sürekli görev alabilen
gönüllüden oluşan ideal duruma ulaşılmasına yönelik çalışmalar
yapılmalıdır.
- Arama kurtarma personellerinin eğitimleri için içerisinde simülasyon
merkezleri ve modern tatbikat alanları da bulunan bölgesel eğitim
merkezleri kurulmalıdır.
- AFAD Başkanlık bünyesinde bulunan, Afet ve Acil Durum Eğitim Merkezi,
farkındalık eğitimleri ve profesyonellerin eğitimleri için usul, esas ve
standartları belirleyen, bu konularda sivil toplum kuruluşlarını organize
eden, destek programları hazırlayan ve eğitici eğitimlerinin yapıldığı, ölçme
değerlendirme esaslarının belirlendiği eğitim merkezine dönüştürülmelidir.
Afet ve Acil Durum Eğitim Merkezi’nin belirlemiş olduğu standartlar
çerçevesinde çalışan bölgesel eğitim merkezleri kurulmalıdır.
9. Sivil Toplum Kuruluşları ve Gönüllülerin Etkinliği Artırılmalıdır
Modern dünyada afetlere müdahalede gönüllülük, etkinlik ölçümü için önemli
bir parametre olarak kabul edilmektedir. Bu alanda mevcut durumun analizi
yapılmadığı gibi geleceğe ilişkin planlamalarda da eksiklikler olduğu göze
çarpmaktadır. Türkiye ölçeğindeki ülkelerde arama kurtarma görevi yapan
personel sayısı 150 bin ila 170 bin arasında değişmektedir. Slovenya gibi bir
ülkede nüfusun yüzde 80’i gönüllü olarak sisteme akredite iken bu durum
Türkiye’de yok denecek kadar azdır. Örneğin ABD’de 354.600’ü profesyonel,
786.150’si gönüllü itfaiyeci olmak üzere toplam itfaiyeci sayısı 1.140.750’dir.
Türkiye’de ise bu sayı tüm arama kurtarma personeli de dahil yaklaşık
34.000’dir. 
- Afetin her aşamasında, her kişinin yetkinlik ve uzmanlık alanlarına göre,
sivil toplum örgütleri üzerinden gönüllü olabileceği bir afet gönüllülük
sistemi kurulmalıdır. Gönüllü yapılanmaları ve katılımı yasal düzenlemeler
ile teşvik edilmelidir.
- Sivil toplum kuruluşlarının afet ve acil durum yönetimi ile ilgili akreditasyon
esasları ve hizmet standartları belirlenmelidir. Akredite olan sivil toplum
kuruluşlarına arama kurtarma ve diğer alanlarda araç-gereç, malzeme,
eğitim, kurumsal kapasite geliştirme gibi başlıklarda mali ve teknik destek
verebilecek yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
- Meslek odalarının kaldırılması gibi akıl dışı söylemler yerine, daha güçlü
meslek odalarının varlığı ve çalışmaları desteklenmelidir. Meslek odalarının
bilgi ve birikimlerinden istifade edilmesinin yanı sıra alınacak kararlara
katılımları sağlanmalıdır.
10. Afet Sonrası İyileştirme Yaklaşımları Değiştirilmelidir
Deprem sonrası müdahale faaliyetlerinden sonra, hayatın normale dönmesi
için iyileştirme çalışmaları yapılacaktır.
- Şu anda ülkemizde sadece hasar tespit, acil yardım ve konut yapımından
ibaret olan bir iyileştirme anlayışı vardır. Günümüzün ihtiyaçlarından uzak
olan bu anlayış, hayatın normale döndürülmesinin yanı sıra, eskisinden
daha iyi bir noktaya nasıl taşınacağını öngören, ekonomik ve sosyal
iyileştirme gibi uzun vade iyileştirme stratejilerini de içeren bütüncül ve
kapsayıcı bir iyileştirme sistemine dönüştürülmelidir.
- Deprem sonrasında yapılan hasar tespit çalışmalarında, teknolojik
gelişmelerle uyumlu, sade ve kolay uygulanabilir, standart bir hasar tespit
değerlendirme yöntemi bu konuda uzman sertifikalı mühendisler tarafından
uygulanmalıdır.
- Afetlerden etkilenmiş olan toplulukların ihtiyaçlarının karşılanmasını,
hayatın bir an önce normale döndürülmesini, ekonomik, sosyal, çevresel ve
psikolojik kayıpların en düşük düzeyde olmasını sağlayacak, bilimsel
verilere dayalı, Afet İyileştirme Planı hazırlanmasına ilişkin usul ve esaslar
belirlenmelidir. Belirlenen bu usul ve esaslar çerçevesinde afet olması
muhtemel olan yerleşim yerleri ve bölgeler için Afet İyileştirme Planları
hazırlanmalıdır.

Advert