Sömürgecilik ve Shakespeare’in Fırtına’sı

Müslüm Üzülmez

22-04-2025 20:13

Müslüm Üzülmez

“İğrenç köle,
Kötülükle öyle donanmışsın ki,
İyilik damgası tutmuyor üstünde.
Sana acımıştım; elimden geleni yapmıştım
Konuşturabilmek için seni;
Her saat yeni bir şey öğretmiştim.
Sen ki, vahşi yaratık,
Kendi söylediğini anlamazdın bir zamanlar;
Hayvanlar gibi geveler dururdun.
Aklındakini anlatabilesin diye
Kelimeler verdim ben sana.
Ama öğrendiklerin hep boşa gitti;
Öyle bir hainlik varmış ki soyunda,
İyilikten anlamadın bir türlü.” (s.35-36)

William Shakespeare’in Fırtına(1) adlı eserini yıllar önce okuduğumda farkına varmamıştım; yakın zamanda Orhan Koçak’ın Ataç, Meriç, Caliban, Bandung/Evrensellik ve Kısmilik Üzerine Bir Taslak(2) adlı eserini okuyunca Fırtına’da sömürgecilik olayının çok ustaca üstünün örtülerek gizlendiğinin farkına varabildim.

Demek ki bir eseri zaman ve mekân bağlamından kopuk okuduğumuzda başka, bağlamında okuduğumuzda ise daha bir başka şey anlayabiliyoruz. Tabi örtük olanın farkına varamayışımda Shakespeare’in muhteşem şöhretinin ve usta anlatımının da bunda payı var. Dahası, analitik düşünmediğimizde, olay ve olgulara Batılıların gözlüğüyle baktığımızda onların görmemizi istediği şeyleri görür ve farkında olmadan Batı’nın istediği şeyleri algılar oluruz. Benim ilk okumam da böyle olmuş galiba.

William Shakespeare (d. 1564-ö.1616) İngiliz’dir. Şair, oyun yazarı ve oyuncudur. Fırtına’yı ölümünden 5 yıl önce yazmıştır (1611). En son oyunu/eseri olduğu söylenen bu eserinde gizlenen sömürgecilik olayını anlayabilmemiz için Shakespeare’in yaşadığı döneme iyicene bakmamız lazım.

Konuyla alakalı olarak Harvard Capital Group adlı yatırım bankacılığı firmasının kurucusu ve başkanı William Knoke tarafından 1996’da kaleme alınan “Yirmi Birinci Yüzyıl İçin Bir Yol Haritası” diye sunulan Amerikan egemen düşüncesinin ürünü Cesur Yeni Dünya(3) adlı kitaptan bir belirlemeyi aktarmak istiyorum:

On beşinci yüzyılda, denizcilik teknolojisi gelişti. Rüzgâra karşı yol almayı mümkün kılan gergin yelkenlere ve sağlam küreklere sahip, denize dayanıklı büyük gemiler inşa edildi. Matematikçiler rota tabloları hazırladılar, ustalar da gelişkin mesafe cetvelleri, yıldız ölçekleri ve pusulalar gibi yeni aletler ürettiler. “Bunu izleyen Keşifler Çağıyla, […] Avrupalı denizciler sadece otuz beş yıl içinde Afrika’nın çevresini dolaştılar. Amerika’yı keşfettiler ve tüm yer küreyi kat ettiler. Yeni olanaklar sayesinde Avrupalılar güçlerini bütün gezegene yaydılar. Yirminci yüzyılın başına kadar geçen beş yüz yıl içinde Avrupa, dünya topraklarının yüzde 84’ünü kontrolleri altında tutan yirmi beş güçlü ulusu barındırır hale geldi.” (s.32)

Her şey işte bu belirlemenin içinde saklı. Kısacası, Avrupalı yirmi beş güçlü ulus dünyanın yüzde 84’nü kontrolleri altına alıyorlar. Kendilerini dünyanın efendisi olarak ilan ediyorlar. İşgal ettikleri her yerde yer altı ve yer üstü bütün zenginlikleri insan da dahil talan ediyorlar. İnsanlar “derileri yüzülmek için avlanan hayvan sürüleri gibi” avlanarak köleleştiriliyor ve köle ticareti sayesinde yaygın bir şekilde köle emeğini kullanıma sokuyorlar. Yani tarihte kanlı bir dönem olarak yer alan sömürgeleştirme denen olayı başlatmış oluyorlar. Bunun adına da çağdaşlaştırma, medenileştirme, uygarlaştırma diyorlar.

Bu işleri yapanlar tanrının seçkin insanlarıdır; medenidir, çağdaştır, uygardır. İşgal edilen topraklarda yaşayanlar ise, vahşidir, yamyamdır, canavardır; insanlıktan nasibini almamış yaratıklardır. Batı, kendi insanına bu anlayışı sürekli pompalayarak zenginliğine zenginlik, refahına refah katar. Bu bakış tarzı gazetelerde, hikayelerde, romanlarda, şiirlerde, resim tablolarında, tiyatro oyunlarda durmadan işlenir ve anlatılır. Sonrasında insanların büyük çoğunluğu bu söyleme gerçekten inanır olur. Bizde de bunun örneğini Cumhuriyet’in tek parti, tek adam döneminde Dersim Kırımı/ tertelesinde görürüz. “Dersim’e medeniyet götürüyoruz, vahşileri ehlileştiriyoruz” diyerek 40 bin Kızılbaş Kürt Alevi’si katledilir. Bu uygulama o anlayışın ürünüdür.

William Shakespeare’in de Fırtına’yı bu anlayışla kaleme almış olabileceğini düşünüyorum. Eserinde şunları anlatır, kısaca:

Oyunun baş kahramanı Prospero, Milano’nun eski dükü, kendini düşlere ve düşüncelere verip yönetimi kardeşi Antonio’ya bırakır ve sonunda kardeşinin ihanetine uğrar iktidarını ona kaptırır. Küçük kızıyla birlikte bir ıssız adaya sürülür. Burada sihirbazlık gücünü geliştiren Prospero, adanın tek yerlisi, “insan olmanın henüz eşiğindeki” Calibanı ve ormanın hünerli perisi Ariel’i kendine bağlar. Caliban (köle), şekilsiz iğrenç bir vahşidir. Prospero (efendi) ile kızının maddi ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Köleler nasıl silah zoruyla kontrol altında tutuluyorsa, Prospero da onu büyünün zoruyla kontrol altında tutmaktadır. Caliban’a konuşmayı da öğreten Prospero’dur; ama nankördür Caliban, efendisine karşı ayaklanır, tabi başarısız olur. Sonunda Prospero büyücülüğü sayesinde etkisiz hale getirdiği iktidarını gasp edenleri ve Caliban’ı bağışlar, herkes Prospero’nun yüceliğini/efendiliğini kabul eder.

Oyunda Prospero’nun kızıyla birlikte ıssız bir aya sürülmesi söyleminin altında gerçekte olan şey Batılı ülkelerin kıtaları (adayı) işgal etmeleridir. Sömürgeciler kıtalara (adaya) el koyuyor, vahşi Calibanlar köleleştiriliyor ve böylece vahşi köle-medeni efendi ilişkileri başlıyor.

Orhan Koçak yukarda bahsini ettiğim kitabında Caliban’ı merkeze alarak düşünce olarak zıt kutuplarda bulunan Atatürkçü Nurullah Ataç ile muhafazakâr Cemil Meriç üzerinden aydınların konumlanışını tartışmaktadır.

“Tartışacağım edebi olgu şuradan başlıyor: Nurullah Ataç da Cemil Meriç de Shakespeare’in Fırtına’sının önemli kişilerinden biri olan Caliban’a ilgi duymuş, bu figürü daha genel bir sorunun simgesi ya da temsilcisi olarak kullanmışlardır ve Caliban yorumları arasında ilk bakışta tuhaf görünebilecek bir benzerlik vardır. Birbirinin kutupsal karşıtı gibi durur bu iki denemeci. Bir dönemin ideolojik kamplaşmasının iki tarafında, birbirilerinin jestlerini yansılar gibidir.” (s.12)

Yani, Ataç ve Meriç her ikisi de sömürgecilik/ kolonyalizm olayını es geçiyor.

“Bütün bu psikoloji ve ideoloji farklılığına karşın, Shakespeare’in Fırtına’sına bakarken iki yazarın aynı noktada buluştuğu, aynı noktada körleştiği görülür: Caliban figürünün kaynağında, Avrupalı istilacılar tarafından köleleştirilen Yeni Dünya yerlisinin olabileceğini hiç düşünmemişlerdir. Prospero ile Caliban'ın ilişkisi, iki ayrı kültürün çatışması değil, tek bir evrensel kültürün kendi içindeki çekişmedir onlara göre: Ataç için ayaktakımıyla aydınlar arasındaki, Meriç içinse burjuvaziyle soylular arasındaki karşıtlık. İkisi de Avrupa tarihinden türetilmiş bir evrenselci paradigmanın sınırları içindedir Caliban’a bakarken.” (s.13)

Ve, “Batıcı Ataç da Doğucu Meriç de Fırtına’da kolonyalizm tarihiyle herhangi bir ilişki olabileceğini düşünmemiştir. Caliban her ikisi için de evrensel ayaktakımıdır.” (s.14)

Sonuç: Batı’nın kavramlarını Batılıların kullandığı anlamda kullanırsak onlar gibi düşünür, onlar gibi hareket ederiz. Buna biraz da zorunluyuz hem aldığımız eğitim nedeniyle hem de tembelliğimizden kendimiz yeni düşünce ve kavramlar üretemediğimiz için. Erken kalkan yol alır misali yeni düşünce ve kavramları üretenler; bilim, teknoloji, savaş ve sanatta gelişir ve eylemlerini de amaçları doğrultusunda bir bir gerçekleştirir. Bizler de arkadan onları ya izler ya da taklit ederiz!

(1) William Shakespeare, Fırtına, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2007.
(2) Orhan Koçak’ın Ataç, Meriç, Caliban, Bandung. Zoomkitap, İstanbul, 2018.
(3) William Knoke, Cesur Yeni Dünya, Çev. Zülfü Dicleli, Türk Henkel Dergisi Yayınları, İstanbul, 1997.


NOT:
Hiç beklenmedik bir anda peydahlanan zorlu bir hastalık nedeniyle hastanende tedavi gören barış elçisi güzel insan Sırrı Süreyya Önder’e acil şifa diliyorum.
Diren sevgili kardeşim, kalbin sana değil sen kalbine hüküm et. Tarihî görev seni bekliyor. Herkes seni bekliyor. Uyan. Amed semalarında halaylarla barış güvercinlerini uçuracağız.
Kalbimi sevgi dolu kalbinin yanına koyuyor, müjdeli haberlerini umutla bekliyoruz.

DİĞER YAZILARI Cep Telefonları Tespihlerin Pabucunu Dama mı Atıyor? 01-01-1970 03:00 Rüya, Rüya Yorumlama, Rüyam 01-01-1970 03:00 Rüyam ve “Mühendislik Felsefesi” 01-01-1970 03:00 Kör Talih, Lâl Tarih ve İki Mesaj 01-01-1970 03:00 Tarih ve Beklenen Öcalan Çağrısı  01-01-1970 03:00 Hegel Niçin Dil Konusunda Leibniz’i Eleştirir? 01-01-1970 03:00 Herkes Kendi Hayatının Yükünü Taşır 01-01-1970 03:00 “Toplam Kalite ve Süreç Yönetimi”ne Dair 01-01-1970 03:00 “Jiyana Nîvkuştiyan” 01-01-1970 03:00 Beşir Doğan Yoldaşımın Anısına… 01-01-1970 03:00 Hoşot (Dicle) Anıları ve Önemli Bir Öneri 01-01-1970 03:00 “Felsefe ve Matematiğin Yoldaşlığı” Yazıma Gelen Yorumlar 01-01-1970 03:00 “Yaşam-Jiyan” Resim Sergisine Dair 01-01-1970 03:00 Güzel İnsan Kamil Sümbül’ün Ardından 01-01-1970 03:00 Hafız, İskân Azizoğlu ve Bir Fotoğraf 01-01-1970 03:00 Bir Çevirmen, Bir Kitap ve... 01-01-1970 03:00 Hafız, Nişo ve Kavalın Büyülü Gücü 01-01-1970 03:00 Eğitim Aykırı İnsanlar Yetiştirmeli 01-01-1970 03:00 Genç Bir Yazarımız: Neçirvan Bozkaplan 01-01-1970 03:00 HOROZLAR NEDEN ÖTÜYOR? 01-01-1970 03:00 Batman’dan Kızıl Bir Yıldız Kaydı 01-01-1970 03:00 Ses Evreninde Efsunlu Bir Rum Kızı: EFTALYA 01-01-1970 03:00 “Endişesiz Bir Ülke, Endişesiz Bir Dünya İçin...”(2) 01-01-1970 03:00 “Endişesiz Bir Ülke, Endişesiz Bir Dünya İçin…”(1) 01-01-1970 03:00 Dengbêj Gulo’nun Ardından Kılamlar Yetim Kaldı! 01-01-1970 03:00 Dengbêj Zifqarê Gulo’nun Ardından... 01-01-1970 03:00 4. Çermik Kitap Fuarı İzlenimlerim 01-01-1970 03:00 Bazı Şeyler Maalesef Unutulmuyor 01-01-1970 03:00 “Yok Sessizlikten Başka Sesimiz” 01-01-1970 03:00 “Yeraltı Edebiyatı”na Dair Aldığım Yazılar -3 01-01-1970 03:00 “Yeraltı Edebiyatı”na Dair Aldığım Yazılar -2 01-01-1970 03:00 “Devlet Aklı İnsan Merkezli Olmalı” 01-01-1970 03:00 “Yeraltı Edebiyatı”na Dair Aldığım Yazılar-1 01-01-1970 03:00 Öfkelilerin Öfkesi: “Yeraltı Edebiyatı” 01-01-1970 03:00 “Olası Bir Dicle Romanına Katkı” ve Hafız’ın Sözsüz Ezgileri 01-01-1970 03:00 Bazı İnsanlar Neden Daha Başarılı Olur? 01-01-1970 03:00 Bilgisayarla tanışmam ve “kâinatın hâkimleri” 01-01-1970 03:00 Belalı Sevdalımız: MAKİNELER 01-01-1970 03:00 “Kara Yara”nın Romanı: Önce Kuşlar Öldü 01-01-1970 03:00 “Hafız Zülfo’nun Kavalı Ergani İstasyonunu İnletiyordu” 01-01-1970 03:00 Geçmişe Bir Yolculuk ve Bir Demet Şiir 01-01-1970 03:00 Recep Maraşlı’nın Kitabı: Pasolini’nin Filmi ve Diyarbakır 5 No’lu 01-01-1970 03:00 Teknolojik İşsizlik ve Gelecek Korkusu 01-01-1970 03:00 Ütopya, Distopya ve “Çalışılmayan Bir Dünya” Müslüm Üzülmez 01-01-1970 03:00 Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri Üzerine 01-01-1970 03:00 Gül, Gulan, Anam 01-01-1970 03:00 Bir Fotoğraf Bazen Çok Şey Anlatır 01-01-1970 03:00 Fersûde [فرسوده]/ Erganili Mesud [ارغنيلى مسعود] 01-01-1970 03:00 Demokratik Tartışma Kültürü Üzerine 01-01-1970 03:00 Ukrayna-Rusya Savaşından Çıkardığım Bir Sonuç 01-01-1970 03:00 Kötülük ve Pislikler Çoğunlukla Kutsallık Adına Yapılır 01-01-1970 03:00 Tez ve Antitez Değiştiyse, Sentez de Değişmek Zorundadır 01-01-1970 03:00 Strateji, Gelecek, Kavramsal Tohumlar 01-01-1970 03:00 “Büyük Dönüşüm”, Korona, Geleceğimiz 01-01-1970 03:00 Elbet Gün Ağarır Anne(1) 01-01-1970 03:00 Cemal Süreya’nın Kanayan Yarası 01-01-1970 03:00 Mezopotamya ve Coğrafya Kaderdir Kitabı 01-01-1970 03:00 “Bêje çiyayêreş, ceylanı nasıl yem ettin kurda” 01-01-1970 03:00 Düşünmenin Düşünülmesi 01-01-1970 03:00 Kardeşime Gece Gelen Şiir 01-01-1970 03:00 Brzezinski’nin Ölümünün Hatırlattıkları 01-01-1970 03:00 Arzu Hayatın Kayıtsızlık Ölümün Belirtisidir 01-01-1970 03:00 Erganililer Kültür ve Dayanışma Derneği’nin Kongresinden İzlenimler 01-01-1970 03:00 Bedros Dağlıyan ve Dengbêjin Gölgesinde Taş Meselleri 01-01-1970 03:00 ÇERMİK HALKINA SAYGI İLE DUYURULUR, 01-01-1970 03:00 Kapitalizmin Mutasyonu, Yenilgimiz ve Yeniden Düşünmek 01-01-1970 03:00 Çaresizliğin Sessiz Çığlığı 01-01-1970 03:00 Kumar, Dostoyevski ve Babam 01-01-1970 03:00 Sıradan Küçük İnsanlar… 01-01-1970 03:00 TÖS İle İlgili Arşivimde Bulunan Bir Fotoğraf 01-01-1970 03:00 Ergani’deki “Taş Mektep” ve Diyarbekir Eğitim Tarihi 01-01-1970 03:00 Bir İstihbaratçının Kaleminden Mezopotamya’nın İşgali 01-01-1970 03:00 Duygularım, Petersburg ve Dostoyevski’nin Acısı 01-01-1970 03:00 Çermik Dağlarında Gezer Bir Devrimci 01-01-1970 03:00 MUSTAFA SUPHİ Karanlıktan Aydınlığa 01-01-1970 03:00 MUSTAFA SUPHİ Karanlıktan Aydınlığa 01-01-1970 03:00 Mavi Çarşaflar Altında Saklanan Acılar 01-01-1970 03:00 Yanlış Hesap Davos’tan Döndü Gibi 01-01-1970 03:00 Dicle İlk Öğretmen Okulu İle İlgili Aldığım Bir Yazı 01-01-1970 03:00 Dostum Misbah Hicri’nin ardından… 01-01-1970 03:00 Şiir Okuyan Garip Bir Adam 01-01-1970 03:00 Dönemin Marazi Belirtileri 01-01-1970 03:00 Hiçbir Şey Gerçekler Kadar Acı Değildir 01-01-1970 03:00 Bölünme ve “Bölünmenin Acısı” (II) 01-01-1970 03:00 Bölünme ve “Bölünmenin Acısı” (I) 01-01-1970 03:00 Evlerde Yapılan Rakılara Rakı Diyebilir miyiz? 01-01-1970 03:00 Bir Kitap ve Bir Mekân: GÖBEKLİ TEPE 01-01-1970 03:00 Bilimin Seyri, Paradigmalar ve COVID-19 01-01-1970 03:00 'Sosyal Mesafe' mi, 'Fiziksel Mesafe' mi? 01-01-1970 03:00 Kara Bulutlar Tepemizde Dolanıyor 01-01-1970 03:00 Kahveler Tek Başına İçildiği İçin Tadı Yok 01-01-1970 03:00 Şairimiz Vecdi Subaşı’yı Yitirdik 01-01-1970 03:00 Kavalından Çıkan Sesle Bütünleşen Kavalcı:HAFIZ ZÜLFİ YOKUŞ(1) 01-01-1970 03:00 Kavalcı Hafız Zülfi Yokuş’la İlgili Bir Düzeltme 01-01-1970 03:00 Harika Bir İnsan Hakkında Harika Bir Kitap: Karanlıktaki IşıkYILMAZ GÜNEY 01-01-1970 03:00 Çiçek Kar Altında Yeşerir 01-01-1970 03:00 Şampanya İçerek Yaşamdan Ölüme Geçen Ölümsüz:Anton Çehov 01-01-1970 03:00 Bülbülün Kanıdır Güle Rengini Veren 01-01-1970 03:00 Bülbülün Kanıdır Güle Rengini Veren 01-01-1970 03:00 Gömülü Şamdan ve Satranç 01-01-1970 03:00 “Savaş ve Amerikan Ekonomisi” 01-01-1970 03:00 Önce Beyazken Sonra Neden Kırmızı Oldu Gül? 01-01-1970 03:00 İngiltere’nin Kürt Politikası (1918-1932) 01-01-1970 03:00 Bilimkurgu Sadece Bilimkurgu Değildir 01-01-1970 03:00 İyi Kötü, Güzel Çirkin… 01-01-1970 03:00 Akıllı Teknolojik Cihazlarla Birlikteliğimiz? (II) 01-01-1970 03:00 Akıllı Teknolojik Cihazlarla Birlikteliğimiz? (I) 01-01-1970 03:00 Ben Sevgili Dayımı Türkiye Önemli Bir Değerini Yitirdi 01-01-1970 03:00 Bahar, Gül ve Bir Mayıs 01-01-1970 03:00 Her Dönemin Kendine Göre Bir Parmak İzi Olur-2 01-01-1970 03:00 Her Dönemin Kendine Göre Bir Parmak İzi Olur-1 01-01-1970 03:00 Akıllı Makinelere Hapsedilmiş Bir Gelecek 01-01-1970 03:00 Yapay Zekâya Kai-Fu Lee’nın Yaklaşımı-2 01-01-1970 03:00 Yapay ZekâyaKai-FuLee’nın Yaklaşımı-1 01-01-1970 03:00 Mezopotamya ve Coğrafya Kaderdir Kitabı 01-01-1970 03:00 Amerikan Soğanı ve Soğanın Marifetleri 01-01-1970 03:00 İki Dosttan İki Kitap – Müslüm Üzülmez 01-01-1970 03:00 Bazı şeyleri unutmamak için yazmak Lazım 01-01-1970 03:00 “İdama Yürüyen Adam” 01-01-1970 03:00 “Arkamdan kimse ağlamasın” 01-01-1970 03:00 Karanlıkta Ne Çiçek Açar Ne Düşünce Filizlenir 01-01-1970 03:00 Tarım ve Uygarlığın Başlangıç Noktası 01-01-1970 03:00 Dünyada Madenciliğin İlk Başlangıç Noktası 01-01-1970 03:00 Ergani-Maden İlişkisi ve Ergani Bakır Maden İşletmesi Üzerine 01-01-1970 03:00 Fazla Kitap Göz Çıkarmaz, Ama… 01-01-1970 03:00 Dil, “Zihnin Aynası”dan Çok Daha Fazlasıdır 01-01-1970 03:00 Hefaystos, Bir Mayıs ve Ergani İsminin Kökeni 01-01-1970 03:00 Bir Tatlı Yanılgı: “Görünüyorum O Halde Varım” 01-01-1970 03:00 Ağza Giren İnsanı Kirletmez Ağızdan Çıkan Kirletir 01-01-1970 03:00 Adnan Aral’ın Ardından… 01-01-1970 03:00 İşimiz Zor 01-01-1970 03:00 “Çiçekler Özgürlük Ortamında Nefeslerinin Kokusunu Yayar” 01-01-1970 03:00 3.Nuh’un Adamı Enver Atılgan’ın Anısına 01-01-1970 03:00 2.Nuh’un Adamı Enver Atılgan’ın Anısına 01-01-1970 03:00 1.NUH’UN ADAMI ENVER ATILGAN’IN ANISINA 01-01-1970 03:00