Müslüm Üzülmez

 Yaklaşık 20 yıl önce, arkadaşım Ali Aslan beni Ergani’de Hafız Zülfi Yokuş’un kızı Xecê’nin evine götürmüştü. O zaman Xecê (Hatice Kayar) artık ufacık bir kız çocuğu değil; evlenmiş ve çoluk çocuk sahibi bir kadındı. Geçmişe dair konuşmak istemiyordu, gergindi, sanki geçmişte yaşadıkları yoksulluktan utanır gibi bir hali vardı. Sağ olsun Ali’nin güven oluşturup ortamı yumuşatmasıyla zor bela Hafız’a dair ağzından bazı bilgiler alabilmiştim. Kavalı hakkında da, Hafız’ın kavalının çok değerli ve kayıp olduğunu, kavalını zamanında Diyarbakır’da çok ünlü olan kaval ustası Ermeni Nişo tarafından yapıldığını, vs…

Edindiğim bilgileri daha sonra yayımlanan Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş kitabımda (2005) Hafız’ı tanıttığım kısımda “Hüznün ve Gurbettin Sesi: Zülfü Yokuş” başlığı altında paylaştım (s. 383-385).

 Böyledir işte hayat. Bazen bir sözcük, bir cümle ya da bir ifade çok güzel şeylere (tersinin olma olasılığını da unutmayalım) vesile olabilir.

Bu güzel şeylere üç örnek vermek istiyorum:

 Birincisi, Kavalın bulunmasıdır.

 Söz konusu anılan kitabım ve daha sonrasında yazdığım birçok yazı sayesinde, sözcüklerin büyülü etkisiyle Hafız sararmış kitap ve gazetelerin tozlu sayfalarından çıkarak zihinlerde yer edindi. Ve bunun neticesinde Nişo’nun yaptığı ve Hafız’ın yıllarca nefesini üflediği kaval bulundu, bugün Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın Cemilpaşa Konağı’nda hizmete açtığı Diyarbakır Kent Müzesi’nde sergilenmektedir. Sergi salonunda kavalın bir yanında çerçevelenmiş şekilde kardeşim Miktat Üzülmez’in Hafız’la ilgili “Ben Seni Beklerken” şiiri, diğer yanında da Malmîsanij’in Zazaca yazdığı “Lulbendo Erxeniyıj” şiiri yer almaktadır.

 2019 yılında Kent Müzesi Müdürü Ercan Alpay’dan Kavalın bulunuş hikâyesini dinlemiştim:

 “Biz Ermeni kaval ustası Nişo’nun kavalını ararken tesadüfen Hafız’ın kavalını bulduk ve bu kavalın yapımcısının da Nişo olduğunu sizin yazılarınızdan öğrendik. Kavalın Bağlar ilçesinde berberlik yapan Dicleli Hamza Ayna’da olduğu tespit edilince gidip görüştük, durumu anlattık. Hamza Ayna sağ olsun hiçbir karşılık beklemeden kavalı müzeye hibe etti.

 Hamza Ayna, kavalı Ergani Tren Garı’nda kaval çalarak geçinen kör bir kavalcıdan satın aldığını, isminin Hafız Zülfo olduğunu, çok yaşlı oluşundan dolayı artık kaval çalamadığını, bu nedenle kavalı satmak istediğini, sırf Hafız’ın kavalı olduğu için kaval çalmasını bilmemesine rağmen kavalı yüklü bir para vererek satın aldığını, alırken de Hafız’ın; ‘kavalının çok kıymetli olduğunu’ defalarca tekrarladığını anlattı.”

 Aşağıda üçüncü güzel şeyi anlatacağım kitapta Hasan Aktaş: “Hafız Zülküf’ün, artık tarihi bir kimlik kazanan kavalıyla ilgili bilgi (hikâye), Müslüm Üzülmez’in bu konuda kaleme aldığı muhtelif yazılarıyla dolaşıma girer. Bu konuda Müslüm Üzülmez’in emekleri asla unutulmaz,” der (s. 66).

 İkincisi, Hafız’ın kavalını yapan Nişo Usta ile ilgili bir belgesel filmin çekilmiş olmasıdır.

 Hafız’ın kavalı bulunup Diyarbakır Kent Müzesi’nde sergilendikten çok sonra, Siverekli Sedat Kıran, yönettiği ve yapımcılığını üstlendiği “Bilûra Nişo” isimli belgesel bir film çeker.

 Belgeselde, 1915’lerde Ermeni tehcirinden kurtulan Eğilli bir aile olan Nişyan ailesinden marangoz ve kaval ustası Dikran Nişyan (Nişo) ve Kürtlerin Vivaldi’si olarak bilinen Zülfi Yokuş’un (Zülfo) çakışan dramatik hayat hikâyeleri, kaval enstrümanı üzerinden anlatılıyor.

 Film, Cannes Film Festivali’nde “Belgesel Filmler” kategorisinde yarı finale yükseldi. “Bu, benim için çok önemli bir başarı” diyen Kıran, “Dünyanın en prestijli film festivallerinden birinde yarı finale kalmak, benim için büyük bir onur. Bu başarıda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum,” dedi.

 Yarışma devam ediyor. Filmin ödülle dönmesi kalbi dileğimdir.

 Üçüncüsü, bir akademisyenin Hafız hakkında kitap yazmış olmasıdır.

 Daha önceleri Hafız hakkında kitap, dergi, gazete ve web sitelerinde yer alan çok sayıda yazı ve şiir yazıldı. Ama, Erganili Efsane Kaval Sanatçısı BOZKIRDAKİ VİVALDİ HAFIZ ZÜLFO(*) kitabıyla ilk defa Hafız’la ilgili bir kitap yazılmış olunuyor. Bu kitabın yazım serüvenini az çok biliyorum. Katkıda da bulunmaya çalıştım. İyi de oldu. Böylece Hafız hakkında bir kitabımız oldu. Kitabı Bayburt Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Hasan Aktaş kaleme almış.

 Kitap akademik bir çalışma değil, çoğu bana ait olmak üzere çeşitli yazarların yazılarından bir derleme yapılmış. Böyle olunca da gözden kaçan, istenmeyen bazı ufak ama önemli sorunları barındırıyor. Birkaç örnek vermek istiyorum:

 1. Kitapta yer alan bazı şahıslara ait belirlemeler şahsıma gönderilen mesajlardan alınmıştır. Yazar telefonda bana kitap yazma istemini bildirince Hafız’la ilgili elimdeki tüm yazı ve fotoğrafları kendisine gönderdim. Bunlar arasında Hafız’la ilgili 15 Nisan 2022 tarihinde yayımlanan “Bir Fotoğraf Bazen Çok Şey Anlatır” başlıklı yazıma ilişkin şahsıma gönderilen mesajları da, yararı olur düşüncesiyle kendisine gönderdim. Örneğin Fatih Salık (s. 11), Abdullah Zengin (s. 28), Kemal Varol (s. 68), Dursun Yılmaz (s. 68) ve Bülent Karakoç’un (s. 92) kitapta yer alan belirlemelerinde şahsıma yazıldıkları görünmediği ya da bunu ima eden bir şey yazılmadığı için bağlamından koparılmış gibi olmuş ve sanki Hasan Aktaş’a yazılmış kanısı uyandırılmış. Bunun yöntem olarak doğru ve de etik olmadığını düşünüyorum. Bir fikir versin diye örnek olarak Fatih Salık’ın mesajını paylaşmak istiyorum:

 “Abi, Hafız Zilfo’ya sahip çıkarak hak ettiği değere ulaşmasında büyük bir katkıda bulunduğun için bu emeğini kutluyorum. Yaşarken yanından binlerce belki on binlerce insan yanından geçip fark etmemiştir. İnsanların çoğu onu bir çeşit dilenci olarak görmüşlerdir. Ama büyük bir kısmı onun bir değer olduğunu ne gördüler ne de kolay yetişmediğini anladılar. Eğer bugün insanlar onun eşsiz bir usta, büyük bir yetenek ve benzeri zor bulunan bir sanatçı olduğunu biliyorsa onun anısına verdiğiniz büyük destekten, ona sahip çıkmaktan ve unutulmasına izin vermemenizden dolayıdır. Hiç kimse kendini değerli yapamaz tabi. Bir insanın değeri, kendisinde ortaya çıkan yetenek ve o yeteneği sahiplenen insanların ortak eseridir. Bu yüzden, bu çabalarından dolayı bir kere daha kutluyorum.” (Kitapta mesajın ilk ve son cümlesi çıkartılmış!..)

 2. Sayfa 106’da kardeşim Miktat Üzülmez’e ait “Ben Seni Beklerken” şiirinin yanında yanlışlıkla benim görselim yayınlanmış.

 3. Kitapta çok tekrar var.

 Kitabın ikinci baskısında gözden kaçan bu ve benzeri hataların düzeltileceğini umuyorum. Hafız’la ilgili yazılan ilk kitap olması nedeniyle böylesi düzeltilecek şeyler görmemezlikten gelinmesi gerekir diye düşünüyorum. Aşağıda arka kapaktan alıntıladıklarımda bize böyle tutum takınmamızı söyler zaten:

 “Zamanında sahip çıkılmayan ve değeri bilinmeyen Hafız Zülfo’yu tarihi tersinden okuyan çocukları unutmadılar.”

 “Unutmadılar bir manifesto olarak bir kitapla insanlığın ve tarihin önüne çıktılar.”

 (*) Yort Savul Akademisi, Ekim 2023, Bayburt, 128 sayfa.

 

https://www.uzulmez.site/?p=7130

 

*www.ruhanews.com’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar RuhaNews Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.