UMHD’den Dünya Mülteciler Günü Basın Açıklaması

Uluslararası Mülteci Hakları Derneği, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla basın açıklaması yayınladı. Dünya üzerindeki güncel mülteci sayılarının yer aldığı açıklamada Türkiye’ye de çağrıda bulunuldu. Dernek, 9 yıl önce Türkiye’ye geldiklerinde mülteci, şartlı mülteci ve ikincil koruma statüsü verilmeyen, bu süreç içerisindeTürkiye’de yaşayan, çocukları Türkiye’de doğup büyüyenve kurulu bir düzen edinen Suriye vatandaşlarının artık ‘Geçici Koruma Statüsü’nden çıkarılarak bu belirsizlikten kurtarılmaları gerektiğini söyledi.

1282 kez okundu.
UMHD’den Dünya Mülteciler Günü Basın Açıklaması

Uluslararası Mülteci Hakları Derneği (UMHD), 20 Haziran Dünya Mülteciler günü vesilesiyle dernek başkanı Av. Abdullah Resul Demir imzalı yaptığı açıklamada, Türkiye ve dünyadaki mültecilerle ilgili bilgi verdi. Korona virüs tedbirleri gereği fiziki olarak yapılmayan basın açıklamasında UMHD, mültecilerin karşı karşıya kaldığı sorunları sıraladıktan sonra uluslararası kurumlar ve devletler ile Türk yetkililerine de çağrı da bulundu. Türkiye’de 9 yıldır mülteci, şartlı mülteci ve ikincil koruma statüsü alamayarak Geçici Koruma Statüsü’nde bulunan Suriyelilerin bu belirsizlikten kurtulmaları gerektiği ifade edilen basın açıklamasında mültecilerle ilgili şu bilgiler yer aldı:

DÜNYA NÜFUSUNUN YÜZDE 3,5’İ YERİNDEN EDİLDİ

“Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) 2020 Dünya Göç Raporu’na göre dünya genelindeki göçmen sayısı 272 milyona yükselerek dünya nüfusunun yüzde 3,5’ine ulaştı. 2050 yılı için yapılan göç tahminleri, dünya genelindeki göçmen sayısının 230 milyona yükseleceği ve dünya nüfusunun yüzde 2,6’sını oluşturacağı yönündeydi. 2020 verileriyle birlikte bu tahminlerin üzerine 30 yıl öncesinden çıkıldı.

Ekonomik sebeplerden bağımsız olarak şiddet, çatışma, savaş ve doğal afetler nedeniyle ülkesini terk edenlerin sayısı ise toplam 41,3 milyona ulaştı. Bu sayı 1998’den bu yana izlenen Ülke İçinde Yerinden Edilme İzleme Merkezi'nin (IDMC) verilerinde bir rekor olarak değerlendirildi. Bu insanların yarıdan fazlasını çocuklar, kalanın çoğunluğunu da kadınlar oluşturmaktadır.

Yine Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin kabul etmiş olduğu rapora göre binlerce refakatsiz çocuk Avrupa’da kaybolmuş organ ve fuhuş mafyalarının eline düşmüştür.

2019 yılında BM Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından yayınlanan Küresel Eğilimler Raporu’nagöre dünyada sığınma başvurusunda bulunmuş olup da başvurusunun sonuçlanmasını bekleyen yaklaşık 3,5 milyon kişi bulunmaktadır.

Sadece son 1 yıl itibari ile 1,7 milyon kişi sığınma talebinde bulunmuş olup, söz konusu sığınma taleplerinin 83 bin 800’ü Türkiye’de yapılmıştır. Türkiye son bir sene bazında en çok sığınma talebinin yapıldığı birkaç ülkeden bir tanesi olmuştur.

Tüm bunlara rağmen son 1 sene içerisinde ancak 92 bin 400 mülteci BMMYK tarafından başka ülkelere yerleştirilebilmiştir. Bu rakam, üçüncü bir ülkeye yerleştirilmeyi bekleyen kişi sayısının yüzde 7’sinden daha azdır. Bununla beraber Türkiye’den yapılan başvurular açısından BMMYK’nin başka ülkelere yerleştirdiği mülteci sayısı başvuru sayısına oranla bir hayli düşüktür.

Şu an sığınma başvurusunun sonuçlanmasını bekleyen milyonlarca mülteci varken BMMYK’nin bu kadar az sayıda başvuruyu sonuçlandırmış olması mültecilerin geleceğini daha da belirsizleştirmektedir.

Yüzyıllar boyunca mazlumların sığınacak limanı pozisyonunda bulunan ülkemize gelirsek, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 29 Mayıs 2020 tarihli istatistiklerine göre Türkiye’de 3 milyon 579 bin 318 Suriyeli yaşamaktadır. Kayıt dışı olarak başka ülkelerden gelenlerin sayısı ile birlikte bu rakam 5 milyonu bulmaktadır. Suriyeliler Türkiye’ye geldikleri 2011 yılından bu yana Geçici Koruma Statüsü altında bulunmaktadır.

Hâlihazırda Türkiye’de bulunan Geçici Koruma Statüsü’ndeki mültecilerinyaklaşık 1 milyonunu 0-9 yaş arası çocuklar oluşturmaktadır. Bu rakam, yaklaşık 1 milyon çocuğun Türkiye topraklarında doğduğu ve bu topraklarda büyüğü anlamına gelmektedir.”

“BM ÜLKELERİ SİLAH SATMAK YERİNE KURULUŞ GAYELERİNİ HATIRLASIN”

Derneğin mültecilerle ilgili uluslararası kuruluş ve devletlere çağrıları şu şekilde:

“Mülteciliği doğuran silahlı çatışmaları, iç savaşları, ekonomik problemlerin sonlandırılması için Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve ilgili devletlerin aksiyon alarak daha fazla yardımlaşma ve iş birliği yapmalarını,

Çatışmaların silah satışından beslendiği dikkate alındığında hâlihazırda devam eden çatışmaların sonlanması için ilgili bölgelere silah satışının engellenmesi için gerekli önlemlerin alınmasını ve yaptırımların uygulanmasını,

Bu bağlamda kuruluş gayesi uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden her türlü saldırganlığı cezalandırmak olan ve daha önce Irak, Sudan, Somali, Afganistan ya da İran’a benzer konularda çeşitli yaptırımlar uygulayan BM Güvenlik Konseyi daimî üyelerini tutarlı olmaya ve bilhassa çatışma bölgelerine yaptıkları silah ihracatını durdurmaya davet ediyoruz.

Arakan ve Doğu Türkistan başta olmak üzere dinleri, dilleri ve kültürleri yüzünden soykırıma, işkenceye ve her türlü kötü muameleye tabi tutulan halkların uğradığı insan hakları ihlallerini durdurmak hususunda tüm dünya ülkelerini daha fazla yardımlaşmaya, iş birliğine ve sorumlu ülkelere gerekli yaptırımları uygulamaya davet ediyoruz.

BMMYK’nin bilhassa Türkiye gibi mültecilerin yükünü sırtlamış olan ülkeler başta olmak üzere, yapılan sığınma başvurularını hızlı ve etkili bir şekilde sonuca bağlaması için ilgili ülkelerle iş birliğini artırması, diğer ülkelerin de taraf olduğu sözleşmeler kapsamında bu iş birliğine samimiyetle yaklaşması gerekir.”

2011 yılından bu yana Geçici Koruma Statüsü’ne alınan Suriyelilerin, mülteci, şartlı mülteci ve ikincil koruma statülerine başvuramadıkları için geleceklerine ilişkin belirsizliğin devam ettiği anlatılan açıklamada “Senelerdir süren Suriye iç savaşı bitmek bir tarafa henüz durulmamışken Suriye vatandaşlarına “geçici” gözü ile bakmaya devam etmek ve onları geçici koruma statüsüne tabi tutmaya devam etmek yerinde değildir” denildi.

“SURİYELİLER BELİRSİZLİKTEN KURTARILMALI”

UMHD, ayrıca Türk kurum ve kuruluşlarına da şu çağrıları yaptı;

“Türkiye’de yaşayan, çocukları Türkiye’de doğup büyüyen, Türkiye’de çalışan ya da iş kuran ve böylece kurulu bir düzen edinen Suriye vatandaşlarının artık bu belirsizlikten kurtarılmaları gerekmektedir.

Suriyelilerin geleceklerinin garanti altına alınması ve bu doğrultuda Türkiye’deki yasal statülerine ilişkin düzenleme yapılması gerekmektedir.Unutmamak gerekir ki mülteci krizlerini, insani değer olarak görerek yöneten anlayışlar her zaman kazanır.”

UMHD'DEN 20 HAZİRAN DÜNYA MÜLTECİ GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI

Dünya nüfusunun bir bölümü her gün, her dakika, her saniye mülteci konumuna düşüyor, çünkü mülteciliği doğuran sebepler artıyor.

Dünyanın bir kısmında özgürlükler, diğer bir kısmında savaşlar çoğalıyor. Dünyanın bir kısmında tüketim çılgınlığı yaşanırken, diğer kısmında kıtlık çoğalıyor. Dünyanın bir kısmı refah içinde yüzerken, diğer kısmın acıları çoğalıyor.

Bugün Suriye, Irak, Filistin, Afganistan, Sudan, Arakan, Doğu Türkistan ve daha nice bölgelerde metrekare başına vicdanların kaldıramayacağı ağırlıkta zulüm düşüyor. İnsanlar zorla, baskıyla doğup büyüdükleri topraklardan sürgün ediliyor. Sadece sürülmekle kalmayıp kimi zaman bu çile yolunda eşini, çocuğunu, annesini, babasını kaybediyor. Tüm bu acıların üzerine bir tercih değil mecburiyet olan mültecilik konumundan dolayı sığınmak istedikleri kapılar yüzlerine çarpılıyor.

Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) 2020 Dünya Göç Raporu’na göre dünya genelindeki göçmen sayısı 272 milyona yükselerek dünya nüfusunun yüzde 3,5’ine ulaştı.2050 yılı için yapılan göç tahminleri, dünya genelindeki göçmen sayısının 230 milyona yükseleceği ve dünya nüfusunun yüzde 2,6’sını oluşturacağı yönündeydi. 2020 verileriyle birlikte bu tahminlerin üzerine 30 yıl öncesinden çıkıldı. Ekonomik sebeplerden bağımsız olarak şiddet, çatışma, savaş ve doğal afetler nedeniyle ülkesini terk edenlerin sayısı ise toplam 41,3 milyona ulaştı. Bu sayı 1998’den bu yana izlenen Ülke İçinde Yerinden Edilme İzleme Merkezi'nin (IDMC) verilerinde bir rekor olarak değerlendirildi.Bu insanların yarıdan fazlasını çocuklar, kalanın çoğunluğunu da kadınlar oluşturmaktadır. Yine Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin kabul etmiş olduğu rapora göre binlerceRefakatsiz çocuk Avrupa’da kaybolmuş organ ve fuhuş mafyalarının eline düşmüştür.

Bugün tüm dünyanın içerisinde bulunduğu Pandemi sürecine rağmen silahlı çatışmalar, iç savaşlar ve siyasi kaygılar sebebiyle uygulanan insanlık dışı muameleler milyonlarca insanın yurtlarından göç etmesine, tüm varlıklarını geride bırakarak başka ülkelere gitmelerine neden olmaya devam etmektedir.

Söz konusu savaşların olduğu yerlerde savaş ile herhangi bir bağlantısı olmayan ve silah ihracatında ilk sıralarda olan birçok ülkenin de sürece dâhil edildiğini dikkate aldığımızda, iç savaşın bu ülkeler tarafından satılan silahlardan beslendiğini söylemek bir iddia değil gerçeğin ne yazık ki ta kendisi konumundadır.

Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) hazırladığı rapora göre 2015-2019 döneminde silah ihracatlarını en çok artıran ülkeler ABD ve Fransa olmuştur. Raporda, ABD, Rusya, Fransa, Almanya ve Çin silah ihracatında lider ülkeler olarak gösterilmiştir. Aynı raporda bu dönemde yapılan silah satışlarının yüzde 35’inin Ortadoğu’ya yapıldığını ve Ortadoğu’ya silah teslimatlarının bir önceki döneme göre yüzde 61 oranında arttığı belirtilmiştir.

Bu durum dikkate alındığında en çok silah satılan bölgelerin bir şekilde çatışmaların bulunduğu bölgeler olduğu, en çok silah satan ülkelerin ise BM Güvenlik konseyi daimi üyeleri olduğu görülmektedir.Yine daimi üyelerden Çin Halk Cumhuriyeti’nin Doğu Türkistanlılaradinleri, dilleri ve kültürleri yüzünden uygulamış olduğu sindirme, soykırım, işkence, haksız hapis ve toplama kampları vb. uygulamaları da işin dikkat çeken bir başka boyutudur.

2019 yılında BM Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından yayınlanan Küresel Eğilimler Raporu’nagöre dünyada sığınma başvurusunda bulunmuş olup da başvurusunun sonuçlanmasını bekleyen yaklaşık 3,5 milyon kişi bulunmaktadır.

Sadece son 1 yıl itibari ile 1,7 milyon kişi sığınma talebinde bulunmuş olup, söz konusu sığınma taleplerinin 83 bin 800’ü Türkiye’de yapılmıştır. Türkiye son bir sene bazında en çok sığınma talebinin yapıldığı birkaç ülkeden bir tanesi olmuştur.

Tüm bunlara rağmen son 1 sene içerisinde ancak 92 bin 400 mülteci BMMYK tarafından başka ülkelere yerleştirilebilmiştir. Bu rakam, üçüncü bir ülkeye yerleştirilmeyi bekleyen kişi sayısının yüzde 7’sinden daha azdır.Bununla beraber Türkiye’den yapılan başvurular açısından BMMYK’nin başka ülkelere yerleştirdiği mülteci sayısı başvuru sayısına oranla bir hayli düşüktür.

Şu an sığınma başvurusunun sonuçlanmasını bekleyen milyonlarca mülteci varken BMMYK’nin bu kadar az sayıda başvuruyu sonuçlandırmış olması mültecilerin geleceğini daha da belirsizleştirmektedir.

Oysa, herkes gibi zorla yerinden edilenlerin de nerede, ne şartlar altında olurlarsa olsunlar, insan onuruna yakışır, insan hakları standartlarına uygun bir yaşam sürmeleri gerekmektedir. Bunun için de öncelikle sığınmaya erişimin bir lütuf, yardımseverlik, hayırseverlik veya imkânlar ölçüsünde sunulabilecek ve devletlerin takdirine bırakılan bir tercih olmadığını; tıpkı yaşam hakkı, özgürlük hakkı gibi İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde yerini bulmuş temel bir hak olduğunu fark etmek, kabul etmek gerekmektedir.

Bugün 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü. Dolayısıyla bugünü anan ve anacak olanlaraburadan aşağıdaki tavsiyelerimizi iletmek istiyoruz;

ULUSLARARASI KURUM KURULUŞ VE DEVLETLERE YÖNELİK ÇAĞRI VE TAVSİYELERİMİZ;

  • Mülteciliği doğuran silahlı çatışmaları,iç savaşları, ekonomik problemlerin sonlandırılması için Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve ilgili devletlerin aksiyon alarak daha fazla yardımlaşma ve iş birliği yapmalarını,
  • Çatışmaların silah satışından beslendiği dikkate alındığında hâlihazırda devam eden çatışmaların sonlanması için ilgili bölgelere silah satışının engellenmesi için gerekli önlemlerin alınmasını ve yaptırımların uygulanmasını,
  • Bu bağlamda kuruluş gayesi uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden her türlü saldırganlığı cezalandırmak olan ve daha önce Irak, Sudan, Somali, Afganistan ya da İran’a benzer konularda çeşitli yaptırımlar uygulayan BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerini tutarlı olmaya ve bilhassa çatışma bölgelerine yaptıkları silah ihracatını durdurmaya davet ediyoruz.
  • Arakan ve Doğu Türkistan başta olmak üzere dinleri, dilleri ve kültürleri yüzünden soykırıma, işkenceye ve her türlü kötü muameleye tabi tutulan halkların uğradığı insan hakları ihlallerini durdurmak hususunda tüm dünya ülkelerini daha fazla yardımlaşmaya, işbirliğine ve sorumlu ülkelere gerekli yaptırımları uygulamaya davet ediyoruz.
  • BMMYK’nin bilhassa Türkiye gibi mültecilerin yükünü sırtlamış olan ülkeler başta olmak üzere, yapılan sığınma başvurularını hızlı ve etkili bir şekilde sonuca bağlaması için ilgili ülkelerle işbirliğini artırması, diğer ülkelerin de taraf olduğu sözleşmeler kapsamında bu işbirliğine samimiyetle yaklaşması gerekir.

Yüzyıllar boyunca mazlumların sığınacak limanı pozisyonunda bulunan ülkemize gelirsek, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 29 Mayıs 2020 tarihli istatistiklerine göre Türkiye’de 3 milyon 579 bin 318 Suriyeli yaşamaktadır. Kayıt dışı olarak başka ülkelerden gelenlerin sayısı ile birlikte bu rakam 5 milyonu bulmaktadır. Suriyeliler Türkiye’ye geldikleri 2011 yılından bu yana Geçici Koruma Statüsü altında bulunmaktadır.

Suriye’deki savaşın geçici olduğunu ve oradan gelen vatandaşların kısa süre içerisinde ülkelerine geri döneceğini düşünen Türkiye, Suriye’den gelen sığınmacılara mülteci, şartlı mülteci ve ikincil koruma statüsü vermemiş, bu kişileri Geçici Koruma Statüsü’nde misafir etmiştir.

Ancak İç savaşın başlamasından bu yana geçen 9 yıl içerisinde Suriye istikrara kavuşamamış ve Suriye’den Türkiye’ye gelen sığınmacı sayısı da her geçen gün artmıştır.

Türkiye’de Geçici Koruma Statüsü ile bulunan Suriyeli sayısı 2013 senesinde 500 bine, 2014 senesinde 1 buçuk milyona, 2015 senesinde 2 buçuk milyona, 2017 senesinde 3 buçuk milyona ve günümüzde ise 4 milyona dayanmıştır.

Hâlihazırda Türkiye’de bulunan kayıtlı mültecilerin yaklaşık 1 milyonunu 0-9 yaş arası çocuklar oluşturmaktadır. Bu rakam, yaklaşık 1 milyon çocuğun Türkiye topraklarında doğduğu ve bu topraklarda büyüğü anlamına gelmektedir.

Türkiye’de bulunan Suriyelerin kimisi kendi işini kurmuş kimisi de düzenli bir şekilde çalışmış böylece senelerdir kaldıkları Türkiye’de Kurulu bir düzen edinmişlerdir.Ancak tüm bunlara rağmen Suriyelilerin ülkemizdeki gelecekleri belirsizliğini korumaktadır.

Geçici koruma statüsüne alınan Suriyeliler, mülteci, şartlı mülteci ve ikincil koruma statülerine başvuramamakta bu durum ise geleceklerine ilişkin belirsizliğin ortadan kalkmamasına sebep olmaktadır. Zira Geçici Koruma Statüsü, Türkiye’de bulunan Suriye vatandaşlarına, uluslararası koruma sahibi kişilerin yerinden edilme döngülerini sona erdirerek normal bir yaşama kavuşmalarına imkân veren üç kalıcı çözüm yolundan birini elde etmek için başvuru yapamamaktadırlar.

Ayrıca bir ikamet statüsünde de olmayan Geçici Koruma Statüsü Suriye vatandaşlarına vatandaşlık hakkı da vermemektedir.

Senelerdir süren Suriye iç savaşı bitmek bir tarafa henüz durulmamışken Suriye vatandaşlarına “geçici” gözü ile bakmaya devam etmek ve onları geçici koruma statüsüne tabi tutmaya devam etmek yerinde değildir.

TÜRKİYE YETKİLİLERİNE YÖNELİK ÇAĞRI VE TAVSİYELERİMİZ;

  • Türkiye’de yaşayan, çocukları Türkiye’de doğup büyüyen, Türkiye’de çalışan ya da iş kuran ve böylece kurulu bir düzen edinen Suriye vatandaşlarının artık bu belirsizlikten kurtarılmaları gerekmektedir.
  • Suriyelilerin geleceklerinin garanti altına alınması ve bu doğrultuda Türkiye’deki yasal statülerine ilişkin düzenleme yapılması gerekmektedir.

Sonuç olarak;Kanun yapıcılar, siyasiler, bürokratlar, sivil toplum kuruluşları ve medya artık ülkemizin bir gerçeği haline gelen mültecilerin topluma uyumu için var gücüyle çalışmak durumundadır. Zaman, savaştan, zulümden, insan hakları ihlallerinden kaçan mültecilerle dayanışma zamanıdır.

Bütün toplumun, tek tek bireylerin, göç ve ilticanın suç olmadığını, mülteciliğin bir zorunluluk olduğunu anlaması gerekmektedir. Bütün devletlerin mültecilere kapılarını açma, insan onuruna, insan haklarına saygılı politikalar uygulama yükümlülüğü vardır. Devlet, toplum, medya, birey olarak bu durum karşısında hiç birimizin duyarsız kalmaması, sorumluluğu başkalarına yüklememesi, maliyet hesabı yapmaması gerekmektedir.

Unutmamak gerekir ki mülteci krizlerini, insani değer olarak görerek yöneten anlayışlar her zaman kazanır.

Kamuoyuna saygılarımızla arz ederiz.

 

UMHD'DEN 20 HAZİRAN DÜNYA MÜLTECİ GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI

World Refugee Day Press Release

 

A part of the world population becomes a refugee every day, every minute, every second because the reasons that cause refugees are increasing.

 

There is freedom in one part of the world and wars in another part. While there is consumerism in one part of the world, scarcity increases in the other part. While some parts of the world swim in prosperity, the other parts suffer.

 

Today, in Syria, Iraq, Palestine, Afghanistan, Sudan, Arakan, East Turkestan, and many other regions, at per square meter there are heavy oppressions that consciences are not able to stand. People are exiled from the lands where they were born and raised by force and pressure. It is not only exiled but sometimes they lose their wives, children, mothers, fathers. Over all this pain, due to the refugee status which they have not as a preference but as an obligation, the doors that they would like to take refuge are slammed in their faces.

 

According to the International Organization for Migration (IOM) 2020 World Migration Report, the number of immigrants worldwide has increased to 272 million by reaching 3.5 percent of the world's population.The migration estimates for 2050 were that the number of refugees in the world will increase to 230 million and will constitute 2.6 percent of the world population.With the 2020 data, these estimates were exceeded 30 years ago. The number of people who left their country due to violence, conflict, war and natural disasters, regardless of economic reasons, reached a total of 41.3 million. This number was considered a record in the data of the Internal Displacement Monitoring Center (IDMC), which has been monitored since 1998.More than half of these refugees consistof children and the majority of the rest is composed of women. Again, according to the report accepted by the Council of Europe Parliamentary Assembly, thousands of unaccompanied children have been lost in Europe and fall into the hands of organs and prostitution mafia.

 

Despite the pandemic process of the world, armed conflicts, civil wars or inhumane treatments due to political concernscontinue to cause millions of people to migrate from their countries, and to go to other countries by leaving all their assets behind.

 

Considering that many countries that have no connection with the war and are in the top ranks in arms exports are included in the process where these wars happen, it is not a claim to say but unfortunately the truth itself that the civil war is fed by weapons sold by these countries.

 

According to the report prepared by the Stockholm Peace Research Institute (SIPRI), the USA and France were the countries that increased their arms exports the most in the period of 2015-2019.In the report, the USA, Russia, France, Germany, and China are shown on the top countries in arms exports.In the same report, it was stated that 35 percent of the arms sales made in this period were made to the Middle East and arms deliveries to the Middle East increased by 61 percent compared to the previous period.

 

Considering this situation, it is seen that the regions where the most weapons are sold are somehow conflict regions, and the countries that sell the most weapons are permanent members of the UN Security Council.Nevertheless, genocide, torture, unjust prison, and concentration camps of the People's Republic of China are another dimension of the issue that has applied to East Turkestan because of their religion, language, and culture. 

 

According to the Global Trends Report published by the UN High Commissioner for Refugees in 2019, there are approximately 3.5 million people in the world who requested asylum and wait for their asylum application to be finalized.

 

In just one year, 1.7 million people have applied for the asylum request, and 83 thousand 800 of those asylum requests have been made to Turkey. Turkey has been one of the countries where most asylum requests were made in the last year.

 

Despite all these, only 92 thousand 400 refugees could be placed in other countries by UNHCR in the last year.This number is less than 7 percent of the number of people who wait to be placed in a third country.However, in terms of applications made from Turkey, the number of refugees has placed by UNHCR in other countries is quite low compared to the number of applicants.

 

While there are millions of refugees awaiting the finalization of the asylum application, the fact that UNHCR has completed so few applications make the future of refugees even more uncertain.

 

However, like everyone, those who are forcibly displaced also must live a life that is worthy of human dignity and complies with human rights standards, no matter where they are and under which circumstances.For this reason, firstly, it is essential to notice and understand that access to asylum is not a choice that can be presented as grace, helpfulness, philanthropy or a choice that can be presented within the bounds of possibility and is left to the discretion of the states; in contrast, it is a right just like the right to life and the right to freedom, that is in the Universal Declaration of Human Rights.

 

Today is June 20, World Refugee Day. Therefore, we would like to convey the following recommendations to those who remembered and will remember today;

 

  • The United Nations, the European Union and the related states should take action to further aid and cooperate in order to end the armed conflicts, civil wars, economic problems that cause refugees,
  • Considering that the conflicts are fed by the sale of weapons, the necessary precautions should be taken and sanctions should beappliedfor the sale of weapons to the relevant regions in order to end the ongoing conflicts,
  • In this context, the permanent members of the UN Security Council, whose aim was to punish all forms of aggression that threaten international peace and security, and which had previously imposed various sanctions on Iraq, Sudan, Somalia, Afghanistan or Iran, exported their arms to the conflict zones. we invite you to stop.
  • We invite all countries of the world to further aid, cooperate, and apply necessary sanctions to responsible countries in order to stop the human rights violations that are exposed by peoples who suffer from torture, genocide and all kinds of ill-treatment due to their religions, languages ​​, and cultures, especially in Arakan and East Turkistan.
  • UNHCR should increase cooperation with the countries that have borne the burden of refugees such as Turkey, for finalizing asylum applications in a rapid and efficient manner; other countries also should approach with sincerity to this cooperation under contracts to which are parties.

 

Our country which has a position that refuges take refuge for centuries, according to the statistic of Directorate General of Migration Management on May 29, 2020; 3 million 579 thousand 318 Syrians living in Turkey.This number reaches 5 million with the number of people coming from other countries informally. Syrians are under Temporary Protection Status since 2011 they came to Turkey.

 

Because it was thought that the War in Syria is temporary, and citizens came from Syria would return to their country within a short period of time, Turkey didn't give the subsidiary protection, refuge and conditional refugee status to the asylum seekers from Syria, these people were entertained in the Temporary Protection Statute.

 

But in the last 9 years since the start of the civil war, Syria couldn't stabilize and the number of asylum seekers coming to Turkey from Syria has increased with each passing day.

 

The number of Syrians in the Temporary Protection Status in Turkey in 2013 reached 500 thousand, in 2014 reached one and a half million, in 2015 reached in two and a half million, in 2017 three and a half million and today reached 4 million.

 

Currently, about 1 million registered refugees in Turkey are composed of 0-9 years of age children. This number means that about 1 million children were born and grew up in Turkey.

 

Some of the Syrians have established their own business and some of them have worked consistently, so they acquired an order in Turkey where they live for years. However, the future of Syrians in our country remains uncertain.

 

Syrians who have been granted temporary protection status cannot apply for refugee, conditional refugee, and subsidiary protection status, which causes uncertainty about their future.

 

In addition, Temporary Protection Status which is not a residence status, does not give the right to citizenship to Syrian citizens.

 

While the Syrian civil war, which has been going on for years, has not been stopped, it is not appropriate to continue to look at Syrian citizens with a “temporary” perspective and to subject them to temporary protection status.

 

                - Syrian citizens who live in Turkey and established order by working or establishing a                 business and whose children born and raised in Turkey, should be ensured from this             uncertainty.

 

                - The future of the Syrians should be guaranteed, and accordingly, necessary regulations concerning the legal status in Turkey should be made.

 

As a result, lawmakers, politicians, bureaucrats, non-governmental organizations, and the media now have to work in full force for the integration of refugees, who have become a reality of our country. It is time for solidarity with refugees who flee from war, persecution, human rights violations.

The whole society needs to understand that migration and asylum are not a crime, but an obligation.All states have an obligation to open their doors to refugees and to implement policies that respect human dignity and human rights.As a state, society, media, and individuals, none of us should be insensitive to this situation, should not put the responsibility on others, and should not calculate costs.

 

It should not be forgotten that understandings that manage the refugee crises by seeing them as human values, ​​always win.

 

Respectfully announced to the public.

 

 

UMHD’den Dünya Mülteciler Günü Basın Açıklaması Uluslararası Mülteci Hakları Derneği Suriyelilerin Türkiye’de 9 yıldır mülteci şartlı mülteci ve ikincil koruma statüsü
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Hatay'da ruhsatsız silah ele geçirildi
Hatay'da ruhsatsız silah ele geçirildi
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Romanya Cumhurbaşkanı Iohannis ile telefonla görüştü
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Romanya Cumhurbaşkanı Iohannis ile telefonla görüştü