Kelamın Kadim Yolu: Mezopotamya’nın İletişim Bilgeliği “Dinle ki anlayabilesin, anla ki bilen olasın.”
Sümer Atasözü (Nippur arşivleri, tablet yazıları – M.Ö. 2000)
Bir zamanlar Fırat ile Dicle arasında, Bereketli Hilal’de, insanlar birbirini dinleyerek dua ederdi. Kelam, sadece konuşmak değildi. Bir kalpten ötekine giden bir yoldu. Bu yol kadim bir öğretiydi. Babil’in taş sokaklarında bir anne çocuğuna, “Sözünü önce kalbinle kur,” derdi. Çünkü bilirdi ki, iletişim sadece sesle değil, kalple ve ruhla yapılırsa cennete dönüşürdü.
Kadim Bilgeliğin Aynası: İletişim
Mezopotamya bilgeliğiyle ilişkilendirilerek ifade edilen ilk sözcüklerden biri “Nigin”dir. Nigin, “Anlamak, içten kavramak ve duyumsamak” anlamına gelen bir terimdir. Bu kelime, özellikle Mezopotamya’nın kadim metinlerinde, anlamaya çalışmak, içsel idrak gibi derinlikli bir anlam taşır. Çünkü Mezopotamyalılar bilirlerdi ki, gerçek iletişim ancak insanlar birbirini anlamaya başladığında kurulur.
Bugün bizler; hızlı, telaşlı, kaygılı ve birbirini dinlemeden, anlamadan, hissetmeden konuşan bir kalabalığın içinde olsak da bir sözümüz, bir gülücüğümüz, içten bir “Seni anlıyorum” bakışımız, bizim fabrika ayarlarımızda her zaman vardır. İstediğimiz zaman bunu hatırlama şansına sahibiz.
Altın Kural: 3A
Anlamak, Anlatmak ve Anlaşmak…
Günümüzde telefon, internet, sosyal medya, mail trafiği, hayat temposu ve aciliyetlerimiz… Bunların hepsi, farkında olmasak da iletişimlerimizde kendimizi güçsüz ve bazen çaresiz hissetmemize neden oluyor. Sosyal medyada ya da internette çok vakit kaybettiğimizden insanlar arasındaki iletişimlerimizde bir an önce anlaşmak ve zaman kaybetmemek istiyoruz. Bunu bazen eşimize, bazen çocuğumuza, bazen iş arkadaşımıza, çoğu zaman kendimize bile yapıyoruz.
Oysa anlaşmadan önce, anlamak ve anlatmak gibi bir görevimiz var. Bu görevleri farkında olmadan ihmal edebiliyoruz. Bu ihmalden dolayı da birçok iletişim kazasına kurban gidiyoruz.
Bu altın kural der ki: Önce anla, sonra anlat, en son anlaş. Ve bir de şunu söylüyor: Anlamak için dinle…
3 Kadim İletişim Anahtarı:
1 – Dinle:
Mezopotamya’da öğretmenler öğrencilerine “Kalbinle duy!” derdi. Duy ki anlayasın, anla ki anlatasın, anlat ki anlaşasın.
Peki dinlemek nedir? Nasıl yapılır?
Dinleme üç türlü yapılır. Birincisi kafa ile yapılan dinlemedir. Burada kişi en alt düzeyde dinleme yapar. Cevap vermek için sırasını bekler, hatta karşı taraf konuşurken o cevaplarını kafasında sıralamıştır bile. Böyle bir konuşmaya dışarıdan baktığınız zaman kafa seslerinden başka bir şey duymazsınız. Bu seviye dinlemede yargılayan zihin devrededir. Amaç bir şey öğrenmekten ziyade haklı çıkmaktır.
İkinci seviye dinlemede, konuşanın söyledikleri ona geri yansıtılır. Bu dinleme seviyesinde dinleyen konuşanın aynası olur. Onu dinlediğini onun sözlerini geri yansıtarak gösterir.
Üçüncü seviye dinleme ise bütünsel ve empatik dinlemedir. Diğer bir adı kalp gözü ile dinlemedir. Zihnin susturulması sayesinde tamamen o ana odaklanılan dinleme seviyesidir. Bu sırada dinleyen kişi sadece söylenenleri değil, söylenmeyenleri de duymaktadır. Üçüncü seviye dinlemede öğrenen zihin devrededir. Sadece ağızdan dökülenler değil, bedenin neler anlattığı da dinlenmektedir. Amaç haklı çıkmak değil, anlamaktır, öğrenmektir.
2 – Kalpten Söyle:
Dilden çıkan kulaktan geçer. Kalpten çıkan kalbe ulaşır. Burada da niyet ve üslup konusu öne çıkar. Sadi Şirazi’nin de dediği gibi, “Yanlış üslup doğru sözün celladıdır.” Nasıl söylediğin, ne söylediğinden daha önemlidir. O sebeple iletişimlerimizde temiz kalp, temiz niyet ve doğru üslup bizi her zaman bir iletişim ustası haline getirecektir.
3 – Şefkatli Ol:
İletişim bir savaş değil, köprü kurma sanatıdır. Aktif iletişimde asıl maharet konuşmak değil şefkatli bir şekilde davranmaktır. Karşı tarafa alan açmaktır. Onun ruhunu konuşturmaktır.
“İnsanlar söylediklerinizi unutabilir, yaptıklarınızı da... Ama onlara hissettirdiklerinizi asla unutmazlar.”
– Carl W. Buehner
Mezopotamya, çağlar boyunca, kendisini ziyaret eden her kim olursa olsun sınırsız misafirperverliğini göstermiş, onlara başka hiçbir coğrafyada tanık olmayacakları eşsiz hisleri aktarmıştır.
Bir şekilde yolu bu topraklardan geçen herkes Mezopotamya’nın kadim iletişim bilgeliğiyle tanışmıştır. Bu toprakların birçok medeniyete ev sahipliği yapması, şu an dünyada yaşayan her iki kişiden birinin inancının kökenlerinin bu topraklara dayanması kesinlikle tesadüfi değildir.
Peki ne yapmalıyız?
Her gün, her birimiz, her iletişimimizde aslında bahçemize bir tohum ekiyoruz. Ektiğimiz bu tohumlar da bizim iletişim cennetimizi oluşturuyor. Ve şunu çok iyi biliyoruz ki bu bahçeye ne ekersek onu biçiyoruz.
Biz, bu kadim toprakların taşıdığı iletişim mirasını en derinden bilenleriz. Bu miras, yukarıda bahsettiğim iletişim anahtarlarının hepsini bünyesinde barındıran eşsiz bir şaheser.
Tek yapmamız gereken bunu kendimize hatırlatmak…
“Öyle bir dinleyin ki başkaları sizinle konuşmayı sevsin. Öyle bir konuşun ki başkaları sizi dinlemeyi sevsin.”
Arif Vural
Danışman - Yazar