Türk lirası 2018 yılından itibaren ciddi değer kaybı ve döviz krizi yaşayan para birimleri arasında
yer almaktadır.Dünya genelinde beklenmedik değer kaybı yaşayan para birimlerin ortak noktası bu
ülkelerin dolar cinsinden döviz borçlarının bulunmasıdır.Türkiye dahil pek çok ülke çeşitli altyapı
yatirimları gerçekleştirmek, ekonomilerini canlandırmak ve küresel ticarete entegre olmak için büyük
ölçüde borçlanmaya başladılar.
Dış borç ve yabancı yatırımlar ekonomik faaliyetleri başlatmak,artırmak için doğru ve düzgün bir şekilde
kullanıldığında etkili bir yoldur.Örneğin Çin ve Japonya en yüksek dış borca sahip ülkeler olduğu düşünüldüğünde , bu ülkelerin yüksek dış borçlarına karşın yüksek döviz rezervleri, entegre ekonomileri
ve alacaklı oldukları bir çok ülke bulunmaktadır.Türkiye gibi döviz krizi yaşayan ülkeler için durum
farklı.
Türkiye 2000 yılından itibaren hızla dış borcu artan ülkelerden biri ve dış borçlanma bakımından ilk otuz ülke arasında yer almaktadır.Türkiye'de dış borcun sektörel dağılımı aydan aya değişmekte ancak kamu
ve özel sektör arasındaki dağılım hemen hemen yarı yarıya.
Aslında internetin sınır ötesi ticari faaliyetlerde kullanılması, haberleşme araçlarının yaygın ve ucuz olması, teknolojik yenilikler, lojistik sevk ve maliyetlerinin düşmesi, tedarik zincirinin kurulması
globalleşme ekonomilerin iç içe geçmesine neden oldu.Bu süreci düzgün yöneten ülkeler istikralı ve kalıcı bir şekilde büyürken, Türkiye gibi düzgün yönetemeyen ülkeler 2008 'den
beri krizle mücadele etmektedir.
Borçlu ülkelerin para birimleri dolara karşı zayıfladıkça , ödeme için iç kaynak ve dolasıyla kendi para
birimleri üzerinden kazanımlarını kullanmak zorunda olduklarından bu ülkelerin borçlarını ödemeleri
zorlaşıyor.Örnek olarak Türkiyenin ihracat gelirleri 157 milyar dolar, ithalat giderleri 234 milyar dolarsa
cari fazlası yok, tam tersine 77 milyar dolar cari açığı var demektir.Bu durumda dış borçlarını TL
bazında kazanımlarıyla ödemek zorunda , dövizdeki artış döviz bazındaki dış borcun artmasına
sebep oluyor.