Türkiye’de siyaset, halkın beklentilerini karşılamakta giderek daha fazla zorlanıyor. Siyasal aktörler arasındaki çatışmalar, verilen sözlerin yerine getirilmemesi ve kişisel menfaatlerin ön planda tutulması, vatandaş nezdinde güven kaybına yol açıyor. Bu güvensizlik ortamı, sadece siyasetle sınırlı kalmıyor; ekonomi, yatırım, istihdam ve toplumsal huzur gibi hayati alanları da doğrudan etkiliyor.
Ekonominin sağlıklı işleyebilmesi için en temel unsurlardan biri, istikrarlı ve güven veren bir siyasi yapıdır. Ancak Türkiye’de siyasetin sürekli bir gerilim içinde olması, dış yatırımcıların ülkeye olan ilgisini azaltıyor. Yatırım yapılmadıkça üretim daralıyor, istihdam alanları azalıyor ve işsizlik artıyor. Bunun sonucunda, toplumda ekonomik sıkıntılar derinleşiyor ve halkın alım gücü düşüyor.
Bugün Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri, siyasi aktörlerin ülkenin genel menfaatlerini göz ardı ederek kişisel ya da partisel çıkarları öncelik haline getirmeleridir. Siyasi liderlerin, halkın taleplerine duyarsız kalması ve sadece seçim dönemlerinde vaatler vererek popülist politikalar yürütmesi, toplumsal huzursuzluğu artırmaktadır. Oysa siyasetin asli görevi, halka hizmet etmek ve ülkenin geleceğini güvence altına almaktır.
Türkiye’de siyasete acilen çeki düzen verilmesi gerekmektedir. Şeffaflık, hesap verebilirlik ve liyakat esasına dayalı bir yönetim anlayışı benimsenmelidir. Siyasiler, kavga etmek yerine çözüm üretmeye odaklanmalı ve halkın gerçek sorunlarına kalıcı çözümler sunmalıdır. Güven ortamının yeniden tesis edilmesi için verilen sözlerin tutulması, adalet mekanizmasının bağımsız olması ve ekonomik istikrarı sağlayacak politikaların hayata geçirilmesi zorunluluktur.
Türkiye’nin geleceği, siyasetin toplumun ihtiyaçlarına duyarlı bir şekilde yeniden şekillendirilmesine bağlıdır. Halkın güvenini kazanan, ekonomik kalkınmayı önceleyen ve toplumsal birlikteliği sağlayan bir siyaset anlayışı benimsenmeden, ülkenin içinde bulunduğu sıkıntılardan çıkması mümkün değildir. Bu nedenle, hem siyasilerin hem de toplumun ortak bir sorumluluk bilinciyle hareket etmesi, Türkiye’nin yeniden güven veren bir ülke haline gelmesi için hayati önem taşımaktadır.