Son dönemde Türkiye siyasetinde yaşanan milletvekili transferleri, siyasi ahlakın, seçmen iradesinin ve demokratik temsilin sorgulandığı bir krize dönüştü. İktidar partisinin, muhalefetin iç çekişmelerini ve zayıf politikalarını fırsata çevirerek vekil transferlerini hızlandırması, yalnızca muhalefetin kan kaybetmesine değil, aynı zamanda siyasetin "ilkelerden uzak, çıkar odaklı" bir pazara dönüşmesine yol açıyor. Bu durum, halkın siyasete olan güvenini derinden sarsarken, temsili demokrasinin temellerini de tartışmaya açıyor.
SEÇMEN İRADESİ: TEMSİLİN İFLASI
Demokrasinin olmazsa olmazı, seçmenin tercihinin kurumlara ve temsilcilere yansımasıdır. Ancak bir milletvekilinin, seçim döneminde bir partinin vaatleriyle meşruiyet kazanıp, sonrasında başka bir partiye geçmesi, seçmenin iradesini hiçe sayan bir tutum. Bu durum, "Acaba milletvekilleri, kendilerine oy verenleri mi yoksa siyasi kariyerlerini mi temsil ediyor?" sorusunu gündeme getiriyor. Özellikle iktidarın, muhalefetten transfer ettiği vekiller üzerinden mecliste güç gösterisi yapması, siyaseti bir "numara oyununa" indirgiyor.
MUHALEFETİN İÇ SAVAŞI: ZAFİYETİN BEDELİ
Muhalefet partilerinin yaşadığı en büyük sorun, net bir strateji ve bütünlükten yoksun olmaları. İktidarın, muhalefetin bu zaafiyetini ustaca kullanması, vekillerin "parti değiştirme" eğilimini artırıyor. Örneğin, bazı muhalefet vekilleri, partilerinin iç çatışmalarından veya liderlik krizlerinden duydukları hayal kırıklığıyla iktidara yanaşabiliyor. Ancak bu durum, muhalefetin kendi tabanı nezdinde daha da zayıflamasına neden oluyor. Seçmen, "Biz hangi partiye oy verirsek verelim, sonuç değişmiyor" algısına kapılıyor.
SİYASET FUTBOL SAHASINA DÖNDÜ: TRANSFER PAZARLIKLARI VE ETİK
İktidar-muhalefet arasındaki vekil transferleri, bir futbol kulübünün oyuncu pazarlıklarına benzetiliyor. Siyasi çıkarlar, ideolojik duruşun önüne geçiyor; milletvekilleri "satın alınabilir" bir meta haline geliyor. Bu durum, siyasetin toplumsal sorunlara çözüm üretme misyonunu gölgeliyor. Kamuoyu, "Bu transferlerin bedeli ne? Hangi vaatlerle gerçekleşiyor?" sorularını sorarken, siyasetin arka odalarındaki pazarlıklar, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerini de yok sayıyor.
ÇÖZÜM NEREDE? MUHALEFETİN İVEDİ ADIMLARI VE SİSTEM REFORMU
Muhalefetin bu krizi durdurabilmesi için öncelikle iç bütünlüğünü sağlaması ve net bir siyasi hat oluşturması gerekiyor. Seçmene "neyi savunduğunu, neyi değiştireceğini" somut bir dille anlatamayan partilerin, vekillerini ikna etmesi mümkün değil. Ayrıca, milletvekilliği koltuğunu korumak isteyen siyasetçilerin "parti değiştirme" eğilimini caydıracak *hukuki düzenlemeler* acilen tartışılmalı. Örneğin, bir vekilin partisinden istifa ederek başka bir partiye geçmesi durumunda, *erken seçim* veya *yeni bir aday belirleme mekanizması* gündeme alınabilir.
Diğer yandan, toplumun siyasete olan güvenini yeniden tesis etmek için *siyasi etik kurallarının yeniden tanımlanması* şart. Milletvekillerinin görev süresince partilerine bağlılığı, seçim beyannamelerinde taahhüt olarak yer almalı. Ayrıca, TBMM’de grubu bulunan partilerin, bu tür transferleri "demokratik temsile ihanet" olarak kınayan ortak bir deklarasyon yayınlaması, sembolik de olsa bir duruş sergileyecektir.
SONUÇ: SİYASET, İDEALLERİN Mİ YOKSA ÇIKARLARIN MI ARENASI?
Vekil transferleri üzerinden yaşanan tartışma, Türkiye siyasetinin kronikleşen sorunlarını bir kez daha gözler önüne serdi. Siyaset, toplumun umutlarını ve taleplerini temsil etmekten uzaklaştıkça, halkın sandığa olan inancı da azalıyor. Muhalefetin, bu gidişatı durdurmak için hem kendi içinde hem de toplum nezdinde *yeniden inşa* sürecine girmesi gerekiyor. Aksi takdirde, siyaset arenası, ilkelerin değil, "transfer pazarlıklarının" kazandığı bir sahne olarak tarihe geçecek.
Demokrasi, yalnızca sandıkla sınırlı bir süreç değil; ve sandıktan çıkan iradenin kurumlara dürüstçe yansımasıdır. Bu ilkenin çiğnendiği her adım, toplumu siyasetten biraz daha uzaklaştırıyor.