Ortadoğu yeniden bir savaşın eşiğinde. İsrail’in İran’a yönelik hava saldırılarıyla başlayan çatışmalar altıncı gününe girdi. İsrail, “İran’ı haritadan sileceğiz” diyor. İran, “İsrail’i ortadan kaldıracağız” diyor. Fakat tüm bu tehditlerin ve saldırı açıklamalarının ortasında bir eksiklik var: Gerçeklik duygusu.

Dünyanın birçok ülkesinde insanlar artık şu soruyu soruyor: Bu gerçekten bir savaş mı, yoksa ekranlarda izlediğimiz yeni bir psikolojik operasyonun ürünü mü?

Savaşın Gölgeleri: Gerçekten Ne Oluyor?

İsrail ordusu, geçtiğimiz gün 50'den fazla savaş uçağıyla İran’a saldırı düzenlediğini açıkladı. İran ise bir F-35 savaş uçağını düşürdüğünü iddia etti. Aynı zamanda, İran’ın İsrail’e ait bir SİHA’yı düşürerek görüntülerini servis etmesi, tarafların psikolojik üstünlük yarışını da gözler önüne serdi.

Ancak ortada hala bir muamma var: Onlarca savaş uçağı, başkent Tahran’a saldırıyor ama dünya medyası bombardımanın görüntülerini değil, sadece tarafların açıklamalarını konuşuyor. İsrail ve İran gibi teknoloji ve propaganda gücü yüksek ülkelerin, neden bu kadar “görsel yoksun” bir savaş yürüttüğü de ayrı bir soru işareti.

Mossad İran’ın İçinde mi? İran Neden Bu Kadar Suskun?

İsrail, İran’ın en stratejik noktalarında istihbarat faaliyetleri yürüttüğünü defalarca açıkladı. İran’ın “kapalı kutu” olarak bilinen yapısı, bu açıklamalarla çelişiyor. Madem İran bu kadar gizli ve kontrolcü bir yapı, Mossad nasıl bu kadar içeride? Yok eğer Mossad gerçekten içerdeyse, İran’ın bu saldırılara hazırlıksız yakalanması nasıl mümkün oluyor?

Bu sorular cevapsız kaldıkça, savaşın gerçekliği sorgulanıyor. Çünkü tüm bu yaşananlar bir “tehdit dili” üzerinden ilerliyor. Karşılıklı restleşmeler, gözdağı, propaganda videoları, sınırlı saldırılar… Ama sonuç: Belirsizlik.

Arap Dünyası ve İslam Ülkeleri Neden Sessiz?

Ortadoğu’nun kalbi yanarken Arap ülkeleri suskun. Ne siyasi ne diplomatik ne de insani bir refleks söz konusu. Bu sessizlik sadece trajik değil, aynı zamanda tehlikeli. Çünkü bugünün sessizliği, yarının hedefi olmayı engellemiyor. Bu ateş sadece İran'ı ya da İsrail'i değil, tüm bölgeyi yakabilecek güçte.

İslam ülkeleri ya birbirine karşı ya da kendine karşı bölünmüş durumda. Safını belirlemeyen her ülke, savaşın yayılması durumunda kendi topraklarında hesaplaşmanın parçası olabilir.

Türkiye ise bu denklemde çok kritik bir noktada. Hem coğrafi hem jeopolitik hem de tarihi sorumluluk açısından. Bu nedenle, Türkiye’nin sadece barış çağrısı değil, bölge barışının garantörü olma yolunda kararlı ve dengeli adımlar atması elzemdir.

Dijital Savaş, Medya Savaşı mı?

Bu çatışma bize bir şeyi daha gösterdi: Artık savaşlar sadece füzelerle değil, ekranlarla yapılıyor. Sosyal medya videoları, resmi açıklamalar, anonim hesaplar üzerinden yayılan bilgi bombardımanları… Gerçek ile algının sınırı bu kadar bulanıkken, kitlelerin neye inanacağına karar vermesi de zorlaşıyor.

Bugün belki de en büyük savaş, halkların zihninde yaşanıyor.

Sonuç: Yeni Bir Döneme mi Giriyoruz?

Ortadoğu’da yeni bir dönem başlıyor olabilir. Bu dönem, sadece askeri değil, aynı zamanda bilgi, psikoloji ve strateji savaşıyla şekilleniyor. İsrail ve İran’ın söz düellosunun bir sonraki aşamaya geçip geçmeyeceği henüz bilinmiyor.

Ama kesin olan bir şey var: Artık savaşlar sadece cephede değil, ekran başında da kazanılıyor ya da kaybediliyor.

O yüzden dikkatli olmalı, her gelen haberi sorgulamalı, her “son dakika”ya değil, gerçeklere güvenmeliyiz.