Yazan: Süleyman Turan

Türkiye siyasi tarihinin çalkantılı sahnesinde bazı figürler vardır ki sadece politik kimlikleriyle değil, taşıdıkları insani değerlerle de hafızalarda yer ederler. Sırrı Süreyya Önder, bu nadir figürlerden biridir. O, sadece bir siyasetçi değil; bir sanatçı, bir halk insanı, bir direniş neferi ve en çok da bir vicdanın sesidir. Bugün bir hastane odasında yaşam mücadelesi verirken, onun adı bir kez daha Türkiye’nin ortak duygusu haline gelmiş durumda. Zıt kutuplar onun için dua ediyor, ekranlarda onunla ilgili haberler geçilirken insanlar farkında olmadan tebessüm ediyor. Çünkü o, hayatı boyunca bunu yaptı: İnsanları birbirine yaklaştırdı, ayrılığı değil, ortaklığı hatırlattı.

MİZAHIN GÜCÜYLE DİRENEN BİR SİYASETÇİ

Sırrı Süreyya Önder’in en ayırt edici özelliklerinden biri, siyasette mizahı bir silah değil; bir şifa, bir merhem, bir direniş aracı olarak kullanmasıydı. Meclis kürsüsüne çıktığında herkesin yüzünü güldürür, ardından düşündürürdü. Onun sözlerinde sertlik yoktu ama keskin bir zekâ vardı. İğneleyici, ama kırıcı olmayan bir üslup. Mizahı sadece tansiyonu düşürmek için değil, aynı zamanda gerçekleri daha anlaşılır ve çarpıcı hale getirmek için kullanırdı. Bu yönüyle, siyaset dilinde bir dönüşüm yarattı. Kızgınlıkla değil, zekâyla, espriyle, zarafetle mücadele edilebileceğini gösterdi.

SANATLA YOĞRULMUŞ BİR VİCDAN

Onu sadece politik bir figür olarak görmek büyük bir haksızlık olur. Sırrı Süreyya aynı zamanda bir sinemacı, bir senarist, bir yazar. "Behzat Ç.", "Yol", "Son Cellat" gibi filmlerde ya da yazılarında halkın hikâyelerini, acılarını, umutlarını anlattı. Sanat onun için sadece bir ifade biçimi değil, bir sorumluluktu. Sinemanın ve edebiyatın olanaklarıyla toplumsal yaraları görünür kılmaya çalıştı. Kamerayı ya da kalemi eline aldığında, sadece anlatmadı; hissettirdi. Çünkü o, halktan kopuk bir entelektüel değil; halkın içinden gelen, onların diliyle konuşan bir sanatçıdır.

SAMİMİYETLE KURULAN KÖPRÜLER

Belki de onu en özel kılan, halkla kurduğu içten bağdır. Sırrı Süreyya Önder kürsüde olduğu kadar sokakta da etkileyici bir figürdür. O, protokol diliyle değil, mahallenin abisi diliyle konuşur. Bir çay ocağında otururken, bir miting meydanında konuşurken ya da bir cezaevi ziyareti yaparken aynı sıcaklığı hissettirir. Çünkü samimiyeti yapay değildir. Halkın arasında büyümüş, onların dertlerini dinleyerek büyümüş biridir. Bu yüzden farklı görüşten insanlar bile onu saygıyla anar, hakkında kötü konuşmaktan çekinir. Çünkü o, kavganın değil, ortak aklın ve duygunun temsilcisidir.

TUTARLILIKLA YÜRÜYEN BİR YOL

Siyasetin en büyük sınavlarından biri tutarlılıktır. Gündemin dalgasına kapılmadan, popüler olanın peşinden koşmadan inandığın yerde sabit durabilmek… Sırrı Süreyya Önder bu sınavı hep başarıyla vermiştir. Bedel ödemekten korkmamış, cezaevinde geçirdiği yıllar boyunca ne fikrinden vazgeçmiş ne de ahlaki çizgisinden sapmıştır. Barış sürecinde üstlendiği rol, bu çizginin en açık göstergesidir. O, hakikati savunurken nezaketi de bırakmayan nadir siyasetçilerdendir. Kutuplaşmanın ortasında birleştirici, gerilimin ortasında yapıcı bir dil geliştirmiştir.

YÜKSEK DUYGUSAL ZEKÂSIYLA UNUTULMAZ BİR HATİP

Konuşmalarındaki etki gücü yalnızca kelimelerin gücünden gelmez. Sırrı Süreyya Önder, insan ruhunu, toplum psikolojisini, tarihsel dinamikleri çok iyi analiz eden bir zihin yapısına sahiptir. İroniyi ustalıkla kullanır, bir cümlede hem güldürüp hem düşündürür. Duygulara hitap ederken asla manipülasyon yapmaz. Onun sözleri, çoğu zaman sessiz kalan duygulara tercüman olur. Bu yüzden insanlar onu dinlerken sadece kulaklarını değil, yüreklerini de açar.

BİRLEŞTİRİCİ BİR VARLIK OLARAK SIRRI SÜREYYA

Bugün, Sırrı Süreyya Önder’in hastalığı etrafında oluşan ortak endişe, aslında onun yaşam boyu temsil ettiği değerlere duyulan ortak saygının göstergesidir. Onun sayesinde aynı masaya oturamayan insanlar, aynı duada buluşuyor. Çünkü o; öfke yerine mizahı, kutuplaşma yerine empatiyi, savaş yerine barışı önerdi. Belki de hayatı boyunca başarmaya çalıştığını, bugün yine başarıyor: İnsanları bir araya getirmek. Ve bunu, sadece sesiyle değil; varlığıyla, hatırasıyla ve bıraktığı izlerle yapıyor.

Sırrı Süreyya Önder, bu ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu şeylerin yaşayan bir örneğidir: Sağduyu, mizah, vicdan ve cesaret. Ona bugün dualar gönderiyoruz. Ama aslında, onunla birlikte kendi içimizdeki insani değerlere de yeniden sahip çıkıyoruz.

 

Dualarımız seninle, Sırrı Süreyya.