İnsanın en büyük trajedisi, ömrünü kendi elleriyle küçültmesidir. Bir yanda keşfedilecek dünyalar, üretilecek fikirler, inşa edilecek hayaller; diğer yanda ise dedikodu, gereksiz kaygılar ve sosyal medyanın dipsiz kuyusunda savrulan saatler… Peki, neden çoğumuz ikincisini seçiyoruz?
Zamanı Tüketen Tuzaklar
Günümüzde insan, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar “meşgul.” Ancak bu meşguliyet, toprağı işlemek, bilgiyi çoğaltmak yerine, dijital ekranlarda kaybolan parmaklara dönüştü. Bir bakıma, modern çağın Sisyphos’uyuz: Her sabah başladığımız işi, akşam anlamsız bir yorgunlukla bitiriyoruz. Oysa biliyoruz ki, asıl mutsuzluk “boş” olmak değil, “boşa” yaşamaktır.
Dedikodu, başkalarının hayatlarına dair kurgular ve gereksiz eleştiriler, bireyi içten kemiren bir pas gibidir. Birinin hayatını çekiştirirken, kendi hayatımızın ipini çektiğimizin farkında bile değiliz.
İnsan, "Yapabilir" Olanın Adıdır
İnsanı diğer canlılardan ayıran şey, “anlam” arayışıdır. Bir karınca yuva yapar, bir arı bal toplar; ancak insan, yaptığı işe ruh katabilir. Bugün bir terzi dükkânında çalışan Ahmet Usta’nın el emeği ceketi, yüzlerce kişiyi ısıtıyorsa; bir öğretmenin yetiştirdiği çocuk, ülkenin geleceğine ışık oluyorsa, işte bu “anlam”dır.
Ancak anlam, sosyal medyada beğeni avcılığıyla veya başkalarının hatalarını sayıklamakla değil, alın teri ve samimiyetle yoğrulur. Unutmayalım: Tarlasına tohum ekmeyen, hasretini bile biçemez.
Toplumu İnşa Edenler: Sessiz Çoğunluk
Bir toplumun kaderi, o toplumu oluşturan bireylerin tercihleriyle şekillenir. Komşusuna güler yüz gösteren, çocuğuna kitap okuyan, işinde dürüstlüğü seçen, trafikte sabrı kuşanan insanlar… İşte medeniyet, bu küçük ama istikrarlı adımlarla ilerler. Tıpkı Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesinin ardındaki onlarca mühendis, demirci ve nefer gibi…
Önemli olan, “kahraman” olmak değil, “örnek” olmaktır. Çünkü bir çocuğun gözünde dürüst bir baba, tarih kitaplarındaki bir padişahtan daha büyüktür.
Geriye Ne Bırakacağız
Ölümün kaçınılmaz olduğu bu dünyada, asıl mesele “nasıl yaşadığımız”dır. 80 yıl sonra, torunlarımız bizi anarken “Dedem, çok iyi insanlara yardım edermiş” diyebiliyorsa veya bir öğrencimiz “Hocam sayesinde bu mesleği seçtim” diye hatırlıyorsa, işte o zaman ölümsüzlüğe dokunmuşuz demektir.
Son Söz: İki Seçenek Var
Hayat, bize sunulmuş iki seçenekle başlar:
Ya boşluğun sesine kulak verip, geçici hazların peşinde savrulacağız… Ya da bir çınar gibi kök salıp, geleceğe gölge olacağız. Tercih, ellerimizde.
Not: Bugün, bu yazıyı okuduktan sonra kendinize bir sorun: “Bugün, geride neyin tohumunu ektim?”