Ortadoğu... Tarih boyunca medeniyetlerin beşiği, inançların ve kültürlerin kesişim noktası olmuş bu coğrafya, ne yazık ki bugün kan ve gözyaşı ile anılıyor. Bu durumun pek çok nedeni var; siyaset, çıkar çatışmaları, emperyalist oyunlar ve daha fazlası. Ancak derinlemesine bakıldığında, bu karmaşanın en temel sebeplerinden birinin “delikanlılık” kavramının kaybolması olduğunu görmek mümkün.

Bir toplumda delikanlılık, sadece gençlik enerjisiyle dolup taşmak değildir. Delikanlılık, haksızlığa karşı ses çıkarmak, mazlumu korumak, adaleti savunmak ve gerektiğinde kendini tehlikeye atarak doğru olanı yapmaktır. Bu, kişisel menfaatlerin ötesine geçmeyi, toplumsal değerleri ön plana koymayı gerektirir. Bugün Ortadoğu'da delikanlıların, yani adaletin, cesaretin ve vicdanın temsilcilerinin eksikliği hissediliyor.

Eli kanlıların cirit atması, delikanlıların sustuğu, korkutulduğu ya da devre dışı bırakıldığı bir ortamın sonucudur. Çünkü delikanlıların olduğu yerde eli kanlılar barınamaz. Onlar, adaletin kılıcı gibidir; ne korkuya boyun eğerler ne de haksızlığa göz yumarlar. Ancak bugün, savaşların, yoksulluğun ve cehaletin gölgesinde büyüyen genç nesiller, bu değerlere sahip çıkma imkânı bulamıyor. Onlara rol model olabilecek, yol gösterecek gerçek liderler yok.

Peki, bu durumu değiştirmek mümkün mü? Elbette. Öncelikle gençlerimize unutturduğumuz değerleri yeniden hatırlatmalıyız. Onlara dürüstlüğün, cesaretin ve adaletin ne kadar önemli olduğunu anlatmalıyız. Ailelerde, okullarda ve toplumsal platformlarda delikanlılık kültürünü yeniden inşa etmeliyiz. Çünkü güçlü toplumlar, güçlü bireylerden oluşur.

Son olarak, unutmamalıyız ki Ortadoğu'nun kanayan yaralarını saracak olan şey sadece politika veya diplomasi değil; vicdanlı, cesur ve adil bireylerin varlığıdır. Delikanlıların olmadığı yerlerde eli kanlılar kol gezer. Ama delikanlılar geri dönerse, Ortadoğu yeniden barışın ve huzurun coğrafyası olabilir.

Bugün delikanlılık ruhunu yaşatmak, sadece Ortadoğu’nun değil, tüm insanlığın sorumluluğudur.