Türkiye, siyasi gerilimlerin ve ekonomik çalkantıların keskinleştiği bir dönemin tam ortasında. Bir yanda Nevruz’da yükselen barış çağrıları, diğer yanda kutuplaşmanın derinleşmesi… Bir yanda İstanbul’da belediyelere kayyum ihtimali ve Ekrem İmamoğlu’nun yargılanma süreci, diğer yanda halkın sırtına binen ekonomik yük… Bu tablo, Türkiye’yi adeta diken üstünde bir ülke haline getiriyor.
Demokrasinin Testi: Kayyumlar ve Kutuplaşma
Türkiye’de demokrasi, uzun süredir zorlu bir sınavdan geçiyor. Son yıllarda muhalefet partilerinin kazandığı belediyelere kayyum atamaları, siyasi sistemin en tartışmalı meselelerinden biri haline geldi. Daha önce DEM Parti’li belediyelerde gördüğümüz bu uygulamanın şimdi CHP’li belediyeler için de gündeme gelmesi, siyasi tansiyonu tırmandırıyor.
Muhalefet, bu hamleleri “yerel iradeye darbe” olarak değerlendirirken, iktidar cephesi ise güvenlik ve kamu yararı gerekçesiyle kayyum atamalarını savunuyor. Ancak bu tartışmalar, seçimle gelen yöneticilerin kaderinin mahkeme kararlarına veya merkezi otoritenin inisiyatifine bağlı hale geldiğini gösteriyor. Türkiye’nin demokratik olgunluk seviyesi açısından kritik bir eşikte olduğu açık.
Bununla birlikte, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında süren dava da siyasi geleceği belirleyebilecek kadar önemli. Daha önce bir mahkumiyet kararı almış ve istinaf sürecinde olan İmamoğlu’nun, hapis cezası alıp almaması Türkiye’nin siyasi gidişatı açısından belirleyici olacak. Eğer bir yasak ve ceza kararı çıkarsa, Türkiye’de siyasi rekabetin serbestçe devam edebileceği konusunda büyük bir güvensizlik ortamı doğabilir.
Ekonomi: Enflasyon, İşsizlik ve Halkın Tükenen Sabrı
Türkiye’nin ekonomik tablosu da siyasi belirsizliklerle birlikte ağırlaşıyor. TÜİK’in açıkladığı verilere göre enflasyon %65’in üzerinde, ancak çarşıda pazarda bu oran çok daha yüksek hissediliyor. Vatandaşın alım gücü her geçen gün azalırken, ücret artışları enflasyonun gerisinde kalıyor.
Özellikle genç işsizlik oranlarının %20’lere dayanması, ekonominin en kırılgan noktalarından biri. Gençlerin iş bulamaması, umutlarını kaybetmesi ve gelecek planlarını yurtdışına kaydırması, Türkiye’nin uzun vadeli sorunlarını büyütüyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek liderliğindeki ekonomi yönetimi, enflasyonla mücadelede sıkı para politikasına yönelse de, sokaktaki hayat pahalılığı baskısı hala dinmiş değil. Küçük esnaf kepenk kapatıyor, sanayi üretimi daralıyor ve yatırım ortamındaki belirsizlikler Türkiye’nin ekonomik geleceğini tehdit ediyor.
Toplumsal Psikoloji: Güvensizlik ve Tükenmişlik
Bu siyasi ve ekonomik tablo, toplumun ruh halini de etkiliyor. İnsanlar artık sadece günlük geçim sıkıntısıyla değil, aynı zamanda geleceğe dair belirsizlikle de mücadele ediyor. Siyasetteki sürekli kavga ortamı, toplumun tüm kesimlerini geriyor ve bir umut kırılmasına neden oluyor.
Özellikle genç nesil, hem siyasetten hem de ekonomiden duyduğu umutsuzlukla yurtdışında bir gelecek arayışına giriyor. Bu beyin göçü, Türkiye’nin en büyük potansiyelini oluşturan insan kaynağını zayıflatıyor.
Çıkış Yolu Var mı?
Türkiye’nin içinde bulunduğu bu krizden çıkışının en önemli anahtarı, toplumsal uzlaşma ve yapısal reformlardan geçiyor. Siyasetin yumuşaması, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi ve ekonomide uzun vadeli güven veren adımların atılması gerekiyor.
Eğer Türkiye, hukukun ve demokrasinin güçlendiği bir yol haritası çizebilir ve ekonomi yönetiminde güven ortamı sağlayabilirse, bu karamsar tablo tersine çevrilebilir. Ancak siyasi gerilimlerin ve ekonomik darboğazın devam etmesi halinde, daha büyük kırılmaların kaçınılmaz olduğu bir gerçek.
Sonuç olarak, Türkiye sadece ekonomik verilerle değil, toplumsal psikolojisiyle de ciddi bir sınavdan geçiyor. Önümüzdeki dönemde siyasetçilerin atacağı adımlar, sadece bugünü değil, gelecek kuşakların da kaderini belirleyecek. Umut veren bir gelecek için ortak akıl, diyalog ve hukuk devleti ilkelerinin yeniden güçlendirilmesi şart.