Seçim sonuçları için dünya gözünü Amerika’ya dikmiş sonuçlarını merakla beklemektedirler. Biz sanıyoruz ki; Amerika lideri değiştiyse yeni gelen liderin düşünceleri de değişecek. ABD Başkanı Cumhuriyetçi veya demokrat olunca bir farkındalık olacağı konusunda teori üretenler düşüne dursunlar.
Peşinen söyleyelim; dış politika da kimse öyle köklü bir değişim beklemesin. ABD bu elli yıllık programlar yaparken her şeyi en ince detayını düşünürler. Obama bir siyahîydi, seçildiğinde ne kadar sevinmiştik. Oysa oraya farklı bir ırktan farklı bir dinden biride olsa ABD’nin politikasının dünyayı hükmetme adına değişmeyeceğinin bilinmesidir.
Barack Obama’nın renginin siyah olması ve hatta babasının Müslüman olması ondan çok şey bekleyenler sanırım aldanmaktan başka bir işe yaramadılar. Çünkü onun Hıristiyan olduğu Beyaz Saray tarafından açıklandı.
Tarihi bir zaferle kazandığı seçim sonrası Ortadoğu’yu ziyaret eden Obama’dan halk çok umutluydu. Barış girişimleri derhal başlayacağını söylenmesine rağmen bu güne kadar ileri bir adım atılmadı. Müslüman dünyasıyla yeni bir ilişkiyi geliştirme arzusunu defalarca ifade etmesine rağmen yeni bir çözüm üretmedi, çünkü onu idare eden Siyonistler buna müsaade etmediler.
Dünyada ki gelişmeler, Ortadoğu’da Afganistan’da, Irak’ta yaşananlar herhangi bir çözüm bulmadı. Ülkelerdeki iç karışıklık onun işine fazlasıyla yaramaktadır. İsrail-Filistin meselesinin görünürde en son sıraya atılmış durumda. Hiçbir meselede tabiri yerinde ise bir arpa boyu yol alınmadı. Suriye’deki olaylarda gözlerimizin önünde cereyan etmektedir.
Para ve silah gücüyle dünyayı tüm yaptırımları dayatan ABD bir önceki başkanından farklı düşüneceğini kimse beklemesin. Dün başkan ne düşüyorsa bu gün gelecekte olan aynı şeyi düşünecek, dünyaya karşı aynı yaptırım ve ilişkiler sürecektir.
Emperyalizmden kimse adil barışı beklemesin. Onlar dünyaya kendi çıkarları doğrultusunda yön verirler. Hep şikâyetçiyiz ondan başka dünya düzenine yön verecek birileri de bulunmadığına göre boynu bükük bekliyoruz. Obama gider, Trump gelir, ama sistem kendi kanalında akıp gider.
Bakınız Obama geldi hangi konuda ne gibi bir iyileştirme ya da ne gibi bir değişiklik oldu. Tek yaptığı dünya devletleri zirvesinde liderlerin onunla görüşmelere ve Obama ile görüşmeyi gurur vesilesi yapmaktan başka bir işe yaramadı. ABD nin çıkarlarını savunduğu müddetçe tüm ABD başkanları başarılı sayılırlar. Onları dünya ilgilendirmez. Onlar dünyanın neresinde menfaatleri varsa onun için savaşmaktan çekinmedikleri gibi kullandıkları örgütlerle ülkeleri dize getirirler.
Çünkü devasa sanayi şirketleri, dev petrol kartelleri, holdingler, bankalar; başkanın onlara hizmet etmesini beklerler. Bunların tamamı da Yahudi lobisinin emrindedirler. Onlar isterse dünya “süt liman” olur. Yoksa tüm eski silahlarını kullanıp tüketince yeni silahları içinde deneme sahaları açmak için uğraşırlar. Üçüncü dünya ülkeleri de birbirini yemekle uğraşırlar. Herkesin kulağı ABD de. Ondan gelecek emir ve talimatlarla yön çizerler.
Dünyanın ABD den küsme şansı yoktur. İslam birliği adı altında savunulan düşüncede yer alanların tamamı göbekten emperyalizmin köleleridir. Bunlarla bir yere varılmayacağını dünyanın ABD siz olmayacağını kabullenmek gerekir. Gereğinden fazla umuda kapılmamak gerekir. ABD kendi çıkarlarını tüm dünyanın çıkarları üzerinde tuttuğunu hepimiz biliyoruz.
ABD küresel beş düşmanını sayarken Rusya’yı ilk sıraya koymasına rağmen en iyi anlaştığı devletlerden birisidir. Çünkü Rusya ile savaşacak güçte olmadığını onunla mümkün mertebe karşı karşıya gelmek istemiyor. Diğerleri; Çin, Kuzey Kore, İran ve dünya terörü… Bakıyoruz bu devletlerden gerek Çin olsun gerek İran olsun bir şekilde yıllara varan düşmanlığının nasıl da dostluğa dönüştüğünü görüyoruz.
Esas mesele hep verilen pastadan pay alma örneğidir. Onlar dünya pastasından pay alırken, biz Suriyeli mültecileri korumakla uğraşıyoruz. Avrupa’dan ne vize sorunu hal etti ne de Suriyeli göçmenlere vaat edilen para verildi.