Korona ah korona,/ bahar döndü borana,/ gün akşam olur/hasretiz hal sorana!
Suriye gündemini unuttuk. Neler oluyor bilmiyoruz. Rusya’dan bir haber yok. İdlip’teki devriye durumu nedir. Orada Korana var mı yok mu? Unuttuk. Savaşı bile hatırlamaz olduk.
Ülkemiz ile Yunanistan hududu arasındaki tampon bölgede Avrupa’ya mülteci olarak gitmek için eyleme geçenlerin hali nicedir? Gazete edinemiyoruz ki haberimiz olsun. Avrupa kendi derdine düştü, dolayısıyla insan hakları Evrensel Beyannamesi, mülteci hakları özgürlükler unutuldu gitti.
Komşu ülkeleri heyecan, telaş ve korkuyla seyrederken bizimde başımıza geldi. İşte bu Cowid 19 (Korona) denilen virüs yaşamımıza girip etrafımızı sarınca gerçeği öğrendik ve bizde eve hapsolduk. Sizler yeterince haberlerde o ismi duymaktan nefret ettiniz. Hatta o isim bize artık tiksindiriyor. Çünkü ölümün diğer adı oldu.
Görünmez yaratık bize verdiği korku Azrail’in adını çağrıştırır gibi… Sosyal medya o isimle çalkalanıyor. Ciddiye alanlar olduğu gibi, kale almayanlar, alay edenler, tehlikesini bilmelerine rağmen “boş ver” deyip geçiştirenlerde var. Bu virüsten korkmayan yok. Kimisi “gelirse gelsin” demesine bakmayın. Gidin bakın onlar evin en kuytusunda izolasyondalar.
Korku her insanın yaşayabileceği bir duygudur. Tedirginlik, üzüntü, kaygı, tasa farklı kelimelerle de olsa korkuyu çağrıştırır. Buda bugün içinde olduğunuz virüs korkusu. Kendiniz için korkunuz yoksa bile; eşiniz, çocuklarınız, yaşlılarınız, torunlarınız için kendinizi koruma altını almalısınız. Ne zaman nasıl yok olacak bu meçhul. Eskiden kar ve yağmurun kiri-pası, mikropları alıp götürdüğü söylenirdi. Şimdi umudumuz sıcakların gelmesine kalmış. Tedbir bizden takdir Allahtan…
Siz bu fıkrayı Koronaya çevirin. Kadının biri kocasına kızmış, “herif sen olasın sabah kurşununa rastlayasın” diye bedduada bulunmuş. Kocası da çok sakin bir şekilde “eğer ben hayrına da olsa sobanın başından kalksam dediğin olur ancak.”
Koronanın hassını çağırmak gerçeklerden habersiz olandır. Afaki konuşmalar insanları aldatmak ve yanlışa yönlendirmedir. Devletin bu kadar tedbire karşı Kâbe’nin, camilerin kapatılmasına neden olan bu virüsü umursamazlık, bir aymazlıktır. Bu virüs her şeyi vurduğu gibi ekonomiye de büyük bir darbedir. Yardımlaşmayı, fakirleri gözetmeyi, yoksula yardım etmeyi yineden insanlığın erdemiyle buluşturmanın hazına varabilirsek ne mutlu bize…
Halkımız arasında yaygın bir deyim var. “Eceli gelin it cami duvarına bevleder.” Devletin resmen kapatmış olduğu, halkın güvenliği, sağlığı tehlikeye düşmemesi için aldığı karara riayet etmek “deveyi bağlayıp Allaha teslim etmektir.” Adam gitmiş kilitli cami kapısını tekmeliyor. Keşke onu tanıyanlar olsaydı. Bakalım ömründe kaç kez vakit namazlarını camide kılmış?
Eskiden feleğe, kadere, sitem edilirdi. Şimdilerde insanlar bu korona virüsünü bekliyormuş gibi şarkılarla, türkülerle alınganlık içindedirler. Oysa biz hiç kendimizi sorguladık mı? Örf, adet, gelenek ve dini değerler içinde, sosyal yaşamın gereğini ne kadar yerine getirdik. Barış, kardeşlik adına tüm insanlığın erdemini hiçledik.
İşte bu korona bize eve hapsederek insanlığı bize yeniden hatırlattı. Bir komşu, bir dost yüzüne hasretiz. Bu belanın öncesindeki halimiz niceydi. Kırk kişiden özür bulur, görmemek için başımızı çevirirdik. Şimdi o insanları arayanlar demek ki pişmanlıklarını dile getirme zamanı olduğunu biliyorlar. Dolaysıyla düşünce yaşamın gerçeklerinin farkında olabilmektir. Bunu anlayanlar mutlu insanlardır.
Ne evlatlarımızı ne torunlarımızı ne yakınlarımızı görme şansımız var. Hani “kıyamet gününde, ana evladını atacak, baba evladına sahip çıkamayacak” denir ya! İşte o ayrılık günü bu gündür dersek yeridir.
İnsanın ölümünden bile fayda uman dev ilaç şirketlerine büyük iş düşüyor. Ancak onlar kendi çıkarlarına bakıyorlar. Sanırım büyük ölümler yaşasın ki insanlar çıkacak aşıya, ilaca büyük paralar versin. Tankla, topla, bombalarla, sortilerle insanları öldürenler insanlara niye acısınlar ki? Onlar servetlerine servet katma derdindedirler. Bu virüste torpilden, rüşvete alıştı anlaşılan…