Süleyman Turan Yazdı: Gençlikte Yabancılaşma ve Moda Etkisi.
- “Avrupa’nın Ötesine Geçen Yabancılaşma”
- “Moda Değil, Kimlik Kaybı”
- “Gençlik Nereye Gidiyor?”
- “Köklerimizden Kopuşun Bedeli”
- “Medeniyet mi, Taklit mi?”
- “Bir Fotoğraf Uğruna Kaybolan Değerler”
- “Geçici Modanın Kalıcı Yaraları”
Bugün toplumumuzun en çok konuşulan meselelerinden biri, giyim-kuşam, yaşam tarzı ve ahlak meselesidir. Özellikle gençlik arasında “herkesle fotoğraf çekinme modası”, “Avrupa’ya benzeme hayali” ve “gelenekten uzaklaşma” adeta normalleşmiş durumda. Oysa mesele sadece bir moda değil, modanın çok ötesine giden bir zihniyet kaymasıdır.
Avrupalı olma hayali, bir dönem birçok insan için cazipti. Ancak geldiğimiz noktada gençliğin, Avrupa’nın da ötesine geçen bir kopuş yaşadığını görmekteyiz. Artık ne geleneksel giyimimize, ne ahlaki değerlerimize, ne de aile bağlarımıza kulak veriliyor. Bir fotoğrafın uğruna herkesle yan yana gelmek, evlenip boşanmayı günlük bir iş gibi görmek, anne babanın sözüne kulak asmamak… Bunlar artık sıradan hale gelmiş.
Güneydoğu’da bu değişim çok daha çarpıcı şekilde hissediliyor. Çünkü burada kültürel miras, aile bağları ve dini değerler her zaman daha güçlü yaşanırdı. Ancak küresel kültürün, sosyal medyanın ve ithal “modernlik” anlayışının etkisiyle, gençler artık kendi köklerinden uzaklaşıyor. Tıraşa baktığında gelenekten uzak, giyime baktığında farklı bir dünya, kapanmaya baktığında başka bir anlayış… Peki, bu işin sonu nereye varacak?
Asıl dikkat edilmesi gereken soru şudur: Bu değişim kimin işine yarıyor?
Batı merkezli medya, moda endüstrisi ve popüler kültür, bizim gençliğimizi kendi değerlerinden koparıp, tüketim kültürünün içine hapsetmek istiyor. Çünkü gelenekten kopmuş, köksüzleşmiş bir gençlik, hem yönlendirmeye daha açık, hem de tüketmeye daha meyilli olur. Birileri “özgürlük” ve “modernlik” söylemleriyle, aslında gençliğimizi maneviyatsız, hedefsiz ve kimliksiz hale getiriyor.
Unutmayalım ki, Avrupa sadece kendi toplumunu dönüştürmekle kalmadı; bizim gibi toplumlara da kendi kalıplarını dayattı. Moda evleri, sosyal medya fenomenleri, popüler şarkıcılar ve diziler aracılığıyla gençlerin ruhuna sızıyorlar. Bu noktada mesele sadece bir elbise değil, sadece bir saç modeli değil; mesele, bir zihniyet savaşıdır.
Gençliğin “aşılanma halinde” olduğunu söylemek boşuna değil. Ahlakı zayıflatan, aileyi değersizleştiren, kutsalı sıradanlaştıran bir kültürel aşı uygulanıyor. Avrupa bile bu noktada bizim kadar hızlı değer kaybı yaşamadı. Biz, Avrupa’yı taklit etmeye çalışırken Avrupa’nın bile ötesine geçtik.
Buradan soruyorum:
Moda uğruna kimliğimizi mi kaybedeceğiz?
Avrupa hayali için kendi medeniyetimizi mi unutacağız?
Aileyi, geleneği, toplumsal dayanışmayı, bir fotoğraf ya da bir marka uğruna harcayacak mıyız?
Çünkü bu gidiş, ne birey için, ne toplum için, ne de gelecek nesiller için hayırlıdır. Bizi biz yapan değerleri kaybedersek, elimizde ne kalır?
Bugün gençlere düşen görev, “moda”nın ötesine geçmek değil; “medeniyet”in özüne dönmektir. Bizim giyimimiz, bizim edebimiz, bizim aile bağlarımız bize yeter de artar. Avrupa’nın değil, kendi tarihimizin, kendi kültürümüzün, kendi inancımızın ışığında bir gelecek inşa etmek zorundayız. Çünkü moda geçicidir; medeniyet kalıcıdır.