Urfa’nın dillere destan türkülerini her yerde, her yaşta insanın dilinde duymak mümkün. Urfa’yı tanımamış, bilmemiş, gelip görmemişse bile türkülerde onun iklimini, insanların sıcaklığını hemen hisseder, bilir. 

Urfa da yaşayan insanların, sıcaklığını,  sevgilerini, özlemlerini, sevdanın yaktığı gönüllerin çektiği acıyı, ıstırabı türküler de duymak mümkün. Bu türkülerin sesi, bebeğe  isim verildiği günden  itibaren annesinden duyduğu ninnilerle gah ağıtlı, gah sevinç dolu türküler, cevizden yapılma beşik tıkırdadıkça ona eşlik eder.

            Bir halklar mozaiği olan Urfa kardeşlik ve barış türküleri yaşam için de sembolleşir. Tarla da ekin biçerken yorgunluğu atmak,  bahçede çapa yaparken, dağda, bayırda ot yolarken,  kem düşünceleri bertaraf etmek, gecenin karanlığında  yüreğine inen korkudan kurtulmak için, baş vurduğumuz  tek çare  türkülerimizdir. Hoyratlarımızdır. Manilerimizdir. Onlar da özlemimiz, acılarımız, mutluluğumuz gizlidir. Türkülerde dile gelir, sevgimiz, zulme karşı direnişimiz ve zaman zaman çaresizliğimiz... İçimizden gelen umudumuz, direnişimizin sesi olur dalga dalga yayılır.   

            Çarşıdan geçerken, birde bakarsın tatlı bir hoyrat yayılır ve insanlar sessizce dinler. Urfa’da ki tüm meslekler çalışırken  türkü, hoyrat  okumaya müsait… Cülhacılık, demircilik, kürkçülük, keçecilik ve dahası… İçlerinde  saklı dünyalarındaki derin gizemi hoyratlarda dökerler.  Duyan herkes elindeki işi bırakır dinlenmek için fırsattır.  

Dahası, şivanlar, ağıtlar ve kahramanlık türküleri, direnenlerin türküsü yayılır gider. “urfalıyam ezelden / göynüm geçmez güzelden / göynümün gözü çıksın / sevmeseydim ezelden deyip başlayan sevdasına aşkına sadık insanların türküsü, Urfanın bedenleri / çevirin gidenleri / tutun vurun öldürün / yarı terk edenleri... Bir de bakarsın  yükselen iniltilere , kan giden yürekten “Hastane öne Anam  mermer döşeli  / sarhoşlar geliyor anam  eli şişeli  dı neni neni , esmerim neni severim seni…” Ağıta dönüşen Urfa türküleri, bir annenin dilinden göz yaşları arasında dile gelir.   

            Hele emperyalizme karşı halkların verdiği kurtuluş mücadelesinde “kolumu salladım toplar oynadı / Karataş içinde çete kaynadı “ kahramanlık türküleri bölüşüm içindeki ülkeye nasıl sahip çıktığını, ölümüne şehrin kurtuluşuna koşan çetelerin, Kürt beylerinin geride kalan, kadınların, gelinlerin, yetim çocukların, öksüzlerin, türküleri karataşlı sokaklarda yüksek bedenli evlerde söylenir. Ancak anıları ile  onlarla türkülerde yaşanır, teselli bulur. Seohis

            Çeteler ki her biri, bir köyden bir aşiretten, bir oymaktan kopup gelmiş. Vatanı gavur esaretinden kurtarmak için. Yoksa talana vurguna soyguna değil. Bu günkü çete adını duydukça geçmişte el ele, bel bele verip dağları mekan eden vatan kurtuluşu ile uğraşanlarının adlarının kirlendiğini hissediyorum. Çete o zaman sevilen, temiz, hak hukuk kokan bir isimdi.

            Zengini , fakiri, yetimi , öksüzü, hepsi türkülerle , manilerle hoyratlarla büyümüş , beşikte başlayan, köstek kırma ile yaygınlaşan, sünnet törenlerinde, nişanda, kına gecesinde, güveyiye elbise giydirmede söylenen,  sıra geceleri ile buluşan türküler... Daha bir halklardan güç bularak yayılmış gelmiş.  Türküler için yapılan kitaplardan geleceğe ses vermesi için birer kaynak. Her ne kadar halkın geleneğinden kaynaklanan türkülerin manilerin hoyratların canlı yaşatılması var ise de kağıda kasede  ve işte si dilere aktarılması onun ölümsüzleştirilmesi adına yapılan en iyi çalışmadır.

            Bütün zamanını hep bu işler için verenler, kültürümüzü, düşüncemizi, dilimizi türkülerinde yaşatan insanları takdir etmek gerekir. Yoksa türkülerin temelini atan, barış kardeşlik ve insan sevgisini anlatan, dilden dile gezen türküler, bu günlere nasıl gelirdi. Mıkım tahir, kel Hamza, Derviş Emmi,  Hacı  Nuri Hafız  göremediklerim, gördükleri (Abdurrahman İnalı)  Kazancı Bedih nasıl yaşatılırdı.

Yaşamını sürdüren beste ve güfteleri ile gönüllerde sevgi bırakan Urfalı sanatçılara teşekkür ederken onlar sevgiyi, barışı kardeşliği dile getirmeleri gönlümüze mutluluk vermektedirler. Hepsinin ruhu şad olsun. Yaşayanlara sağlık ve afiyet diliyorum. Ancak burada ahde vefa anlamında  Musa Kaldı’yı yad etmeden geçmeyeceğim. Sıra gecemizi  kadife sesi ile renk katan,  “balıklı göl” türküsünün söz ve müziği ile kendinden söz ettiren Musa Kaldı’ya teşekkür ederek bitiriyorum.