Bazı deyimler, sözler var ki halk dilinde yanlış olduğunu duymamıza, görmemize rağmen onları söylemekten “men etme” gibi bir şansımız yoktur. Bazen takdir, bazen hakaret bazen alay konusu edilir. Bu sözler bazen taşıdığı ideolojiyi, bazen düşmanlıkları, bazen kin, öfke, nefreti ortayı koyar. Oysa hepimizin sevgiye, hoşgörüye,  barışa, itidalli davranmaya muhtacız. Çünkü insan olarak erdemli sözlerle gönülleri hoş tutmak gerekir.
Bakınız, çocukluk dönemimizde “kara” kimselere “Arap” derdik. Hata fotoğrafların negatifine neden “arap” dendiğine bir anlam vermezdik. Bazen yeri ve zamanına geldiğinde “isteyenin bir yüzü kara vermeyen iki yüzü kara” deyiminin sonuna şimdi “vermeyen zenci” diye bir söz dillerde yuvarlanmakta. Anlam itibariyle bir şey istemek zorunda kalan kimse utanır. Ama onun yüzsuyu dökmesine rağmen, istediğini vermeyenin daha çok utanması gerekir düşüncesi hepimizde var. Bu ifade ibretlik bir olayın hakarete dönüşmesidir. İnsan olarak engebeli, dikenli, sarp düşünceleri kafamızdan silmeden erdemli olunmuyor. İrade ve duruşumuzu ruhsal yetkinlikle süslemek her düşünen beynin görevi olmalı.
“Zenci” her ne kadar “siyahî” kelimesinin karşılığı ise de esasen aşağılanma için kullanılan “neger” sözcüğünün “zenci”ye dönüşmesidir. Zenciye karşı siyahî bulduk, “negeri”de hiç öğrenmedik. Peki, her fırsatta hakaret için kullandığımız “Arap saçı, ya da anladımsa Arap olayım, ne Şam’ın şekeri ne Arap’ın yüzü” yerine ne kullanılır. Bence insanları rencide etmeden bu tür aşağılama sözlere fırsat verilmemelidir. Her millete her türlü insan vardır iyisi baş tacı kötüsü etik değerlerle buluşması dileğimizdir.
Hiç kimseyi hedef tahtasına oturtma gibi bir niyetimiz yok. Işıltıya hasret karanlıklara huzme düşürmek gayemizdir. Algı yaratmak yerine serbest tartışma özgürlüğü her bireyin hakkı olduğunu ifade etmelidir. Ne kimsenin inancını sorguluyor ne düşüncesini yargılama çabası içindeyiz. Hayatın mantalitesi ile buluşturmaktır gayemiz.  
Bu kez düşünmeden, özensizlikten yine ırkçı duygularını ortaya koymak için “gâvura göre Kürt Müslüman’dır.”  Ya da “Kürt yer çarığına bakar.” Bir de siyasileştirilmiş bir söz var ki insanın yüreğini acıtmakta, “En iyi Kürt ölü Kürt’tür.” Daha birçok söz var ki ben paylaşma gereği bile duymuyorum. Bu sözler farklı milletlere söylenmiş, sonra Kürtlere hakaret anlamında kullanılmış. Keşke hiç kimse için kullanılmasaydı. Bir insana, bir topluluğa yakışmayan ifadelerde bulunmak, hakaret, öteleme, aşağılamaktan başka bir şey değildir. Bir başkasının elbet söyleyecek sözü vardır. Ancak hatırlatmak bile bir özürdür.
Yeni bir daireye taşınmıştım. Binada dairesi olup taşınmayan bir aile vardı. O ailenin binaya Kürtlerin dolduğunu onun için gelmek istemediğini duydum. Sonra bir gün taşındı. Bizde her on beş günde bir evde kaynaşma, tanışma ve binanın sorunlarını, komşu ilişkilerini geliştirme anlamında toplanıyorduk.  
Onların evine gittiğimiz gün komşumuza bir şekilde ima ettim. “Bizde Kürt’üz” deyince “estağfurullah” dedi. Ben daha cevap vermeden hazır bulunan ağabeyi; “kardeşim biz sizden daha çok Kürt’üz. Hem köyümüzün adı Kürtçe hem soyadımız Kürt’çe, biz sizden yüz yıl önce şehre gelmişiz, asimile olmuşuz, kardeşim kendini Türk sanıyor” deyince konu kapandı. İnsan önce kendisi; “Ben kimim nerden geldim nereye gidiyorum” deyip insanlık ve kimlik aynasına bakmalıdır. Irkçılık gururu değil insan olmanın erdemi paylaşılmalı.
Hiçbir millet kendi ırkından dolayı utanması, kendi kimliğini saklaması ya da üstünlük taslaması doğru değildir. Milliyet hiçbir zaman ne kötü bir unvan, ne utanılacak meziyet nede insanın insanlığına bir fazlalık katar. Erdemli sözlerle daima iftihar edilir, saygı ve sevgi ile donatmak gerek… Yezidi’ye hakaret, Alevi’yi öteleme, Kürt nedir ki, Arap’ı küçümseme birliktelik, ayrılık getirir. Onun için iyiliğe sarılıp, hayırlara vesile olmak, faziletli düşüncelerle kötülüklerden kendimizi alı koymanın anlayışını geliştirmeliyiz.  
İnsanları ayrıştırmak, gerçekleri saptırma, çekişmeyi hızlandırma yerine herkes kendi kimliği, dili ve kültürü ile ülke sınırları içinde birlikte yaşamak en büyük mutluluktur. Gelişi güzel sözler yerine özgün duygular maharet ve yetenek ister. Bu yetenek kısır döngülerden kurtulma sonucu tezahür eder. Bazen yazdığım yazılardan eleştiriler geliyor. İslami motiflerle süslü yazılar olduğu kadar bulunduğumuz hayatın içinde sosyal yaşamı ve ilmi değerleri yazmak yazarın görevi olduğu kadar bu gerçeği bilmek de okuyucunun takdiridir.
Yazıyı bitirmek adına, çocukluk yıllarımızda dayatılan ırkçılık, ayırımcılık yapılmamış olsaydı bu gün bu sözlerin hiç biri dilimizi kirletmezdi.