Baba çalışıp çabalayarak maddi varlığını çok fakirken çoğaltmış başarılı bir iş adamı. Kendisinin yaşamak zorunda kaldığı sorunları yaşamasınlar diye iki oğluna da çok iyi eğitim imkanları sağlamış, onlara işletmesinde giderek artan önemde yetkiler devrederek iş hayatında da pişmelerini, bin bir güçlükle kurup geliştirdiği işletmelerinin sürdürülmesini sağlamaya çalışmış.
Bu amaçla, şehrin güzel bir yerinden satın aldığı geniş arazide onlara iki ev yaptırmış. İkisini de evlendirip çoluk çocuğa kavuştuklarını ve işlerine de dört elle sarılıp hem aile ve hem iş hayatlarını başarılı bir şekilde sürdürdüklerini gördükten sonra gönül huzuruyla kendisini emekliye ayırmış. Bir süre sonra da hayata veda etmiş.
İki kardeş eşleri ve çocuklarıyla beraber hem iş ve hem de aile hayatlarını başarılı ve mutlu bir şekilde sürdürmeye devam etmişler. Ama bir süre sonra elti rekabetinin yarattığı huzursuzluk torunlara da sirayet etmiş. Sonunda onlar arasında oluşan huzursuzluk kardeşleri de etkilemeye başlamış. Bu olumsuz hava sadece kardeşlerin aile yaşamlarıyla sınırlı kalmaz, iş hayatlarını da olumsuz etkilemeye başlar. Artık iki kardeş, eşleri ve çocuklarıyla birlikte, birbirleriyle görüşmeyi ve hatta konuşmayı bile kesmişlerdir. İki kardeş işyerinde de sadece aracılar vasıtasıyla iletişim kurabilmektedir. Bir akşamüzeri ağabey eve döndüğünde gördüğü manzara karşısında çok kızar. Kardeşi iki evin arasına bir kanal açtırıp içini suyla doldurtmuştur. Kardeşi böylece kendisi ile ilişkilerini kesmek istediğini çok kaba ve hoyrat bir biçimde göstermek istemiştir. Ağabey bu durum karşısında üzüntüden ve kızgınlıktan günlerce uyuyamaz, kahrolur. Bu üzüntü ve kızgınlık içinde bir gün karar verir. O da kardeşine gereken dersi vermeli, ona haddini bildirmelidir.
Bir sabah işe gitmeden bir marangoz çağırır ve talimatını bildirir. Marangoz, kardeşinin açtırdığı kanalın kenarına onun evinin görülemeyeceği yükseklikte ahşap bir duvar kuracaktır.
Böylece kardeşinin ne evini, ne kendisini, ne ailesini görmek istemediğini, kardeşinin gözlerine sokarak göstermeyi amaçlamıştır. İşine gitmek üzere evinden ayrılırken marangozu tembihler: “Akşam eve geldiğimde duvarın muhakkak tamamlanmış olmasını istiyorum.”
Ama akşam eve döndüğünde başka bir tablo ile karşılaşır. Önce şaşırır ve sonra da kızıp marangoza hiddetle çıkışır: “Ben sana kanalın kenarına yüksek bir duvar örmeni söyledim, sen kanalın üzerine bir köprü kurmuşsun!”
Bu kızgınlık içindeyken köprünün üzerinde kardeşini görerek şaşırır. Kardeşi köprünün üzerinde, kollarını açarak mutlu bir şekilde kendisine doğru gelmekte ve sevinçle haykırmaktadır: “Sevgili ağabeyim, ne olur beni aff et! Ben sadece ikimizin değil tüm ailelerimizin bile birbirlerinden ayrılması için evlerimizin arasına kanal açtırdım. Ama sen birleşmemiz için aramıza köprü kuruyorsun. Ben açtığım kanalla kin ve nefret mesajları yolladım, sen aramıza kurdurduğun köprü ile sevgi, barış ve hoşgörü mesajları veriyorsun. Ben senden af dileme basiretini bile göstermeden sen bana barış ve sevgi yolunu açtın. Bu kurduğun gönül köprüsü çocuklarımız ve torunlarımız için de bir sembol olmaya devam etsin!” Verdiği talimatın tersine bir iş yapmış olan marangoza kızgınlığı sürerken, gördüğü bu tablo karşısında ağabeyin şaşkınlığı bir anda sevince ve mutluluğa dönüşür. Gözleri ışıldar ve sevinç gözyaşları içinde kardeşiyle kucaklaşır. Eltiler ve çocuklar da bu tablodan çok mutlu olmuşlar. Artık herkesin yüzü gülüyor, gözleri ışıldıyormuş. Biraz önce marangoza kızgınlık içinde bağırıp çağıran ağabey bu kez ona teşekkürlerini sunmuş. Yapılan işten çok mutlu olduğunu söyleyip ücretini fazlasıyla ödemiş. Ayrıca onu yarın akşam yemeğine davet etmiş. Kardeşi ile barışmalarını yarın bir yemekte kutlamak istediğini, bu sonucun mimarı olarak kendisinin de aralarında olmasından çok mutlu olacaklarını söylemiş.
Marangoz bu davete çok teşekkür etmiş. Ama bunun maalesef mümkün olmadığını söyleyerek kendisinden özür dilemiş ve ilave etmiş: “Zira daha kurmam gereken çok köprüler var, izin verin işime devam edeyim.”
Hikayemiz burada bitiyor. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, son günlerde ülkemizde ve dış ilişkilerimizde gönül köprüleri kurulmasına ilişkin kıpırdanmalardan ve gelişmelerden mutlu olmamak mümkün değil. Zira son yıllarda gerek komşularımızla olan ve gerekse kendi içimizdeki kutuplaşmaların ve gerginliklerin olumsuz sonuçlarını görüyor ve bizzat yaşıyoruz. Bu olumsuz gelişmenin “düşmanlarımızın sayısını azaltıp dostlarımızın sayısını artıracağız” stratejisi ile hem ülke dışında ve hem ülke içinde SEVGİYLE Çoğaltılması gereklidir.
SEVGİYLE KALIN .ÇÜNKÜ SEVGİNİZ YOKSA İÇİ BOŞ ÇINLAYAN BİR BAKIR KAPTAN FATKINIZ OLMAYACAKTIR.
Not: BU HİKAYE ALINTIDIR.