Duyarsızlık son zamanlarda toplumsal bir sendrom haline geldi.Gencinden yaşlısına kadar bir çoğumuz bu hastalığın virüsü altındayız.

            Korkunç bir körleşme,haksızlıklara karşı inanılmaz bir duyarsızlık var.Yanlışlara kör olan bu insanlar bilmezler yılan onları da zehirleyecek.Üstelik sorgulayanları suçlar duruma gelmişiz.

Birimiz diğerimizin duyarsızlığından şikayet ediyor ama hiçbir şey yapmıyoruz.

Adam çok marifetli olduğunu beş metre ilerisine bir iğne dikip on tane iğneyi o iğnenin deliğinden geçireceğini iddia eder. Kral peki der eğer dediğini yaparsan sana bir kese altın vereceğim ama yapamazsan kelleni alacağım. Kabul eder iddiacı. Ve dediğini yapıp bir kese altını alır. Ama kral yatırın bu adamı falakaya ve elli sopa vurun der. İddiacı yer elli sopayı ve yattığı yerden seslenir krala. Bir kese altın hakkımdı ama bu falakayı anlamadım der.Kral cevap verir.Bir kese altın marifetin için falaka ise yaptığın şeyin kimsenin işine yaramamasından dolayı der.

Yani sosyal medyada laf olsun diye lanetlemek,çok üzüldüğünü söyleyip edebiyat parçalamak nafile.

 

Türkiye'nin hemen her yerinde insanlar ölüyor. Ölmüyor aslında öldürülüyor.Sadece İşe yaramaz lanetler yağdırıyoruz.

Çocuklar ,gençler ,analar,babalar ölüyor,yine aynı şeyi yapıyoruz.

Kurşun adres,ve yaş sormuyor.Vicdan merhamet yok kurşunda.Aynı arsızlık bu olumsuzluklara demokratik çözüm aramayıp laf ebeliği yapan aydınlarda,bürokratlarda siyasetçilerde hepimizde. Milyon defa baş sağlığı dileyin,lanetler yağdırın nafile. Bu durum bana çok tuhaf geliyor.Herkes ülkenin nereye gideceğini, nasıl bir sonla karşı karşıya olduğumuzu tahmin edebiliyor.Ama kimse bir şey yapıp gidişatı doğru yöne çevirmeye gayret etmiyor.Kesilmeyi bekleyen koyunlar gibiyiz.

 

Bu satırları yazarken çok hırçın Duygular içindeyim.Yeter artık diyerek caddeye çıkıp koşar adım bağırmak istiyorum. Sesimi duyurmak istediğim halkın ta kendisi.Üç maymunu oynamanın modası geçti artık.Duyarlı olmak seyirci kalmamak gerekir .Ne mi yapmamız lazım vicdanımızın sesini dinlemeliyiz. Pardon ama sözüm sadece vicdanım var diyenleredir. Sanki o beklenen son geldiğinde ağız tadı, huzur, yaşanabilir bir ülke kalacakmış gibi ‘Her ne olacaksa olsun da kurtulalım’ düşüncesinde olanlar var.

Nüfusun büyük bir bölümü yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

Çocuklarına mahcup olmamak kıt kanaat geçinmek, yaşamın ağır yükü altında ezilmemek için direniyorlar.

Aç kalmamak için, yoksulluk sınırının altında bir ücretle destansı bir yaşam sürdürmeye çalışan emekçiler var.

Emekçiler Dünyayı daraltan anlayışların esaretinde, eğer yaşamak denilirse bir hayat sürdürmeye çalışıyorlar.

Büyük ölçüde işsizlik devam ederken, çalışarak geçinmeye çalışan emekçilerin,pırıl pırıl öğrencilerin , sevgi yüzlü çocukların üzerine ölüm yağıyor.

Evet; vicdan yoksunu, dayanışma, acıma yoksunu olmamak gerek.

Tüm kent bileşenleri işe yarayacak tepkiyi göstermelidir.

Demokratik tepki ulusal barış

açısından son derece önemli bir girişimdir.

Ülkenin mesleki ve sivil toplum kuruluşları da bu sorunlar üzerinde bir araya gelerek, yaşananları değerlendirmelidir.Sözde basın organları merhamet etmeli taraflı olmayı bırakıp kamu oyunu gerçeklerle bilgilendirmelidir. Britanya’nın önden gelen araştırma kuruluşlarından Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü uzmanı Michael Stephens, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu, iç savaştan hallice olarak yorumluyor.

İngiliz The Times gazetesi “Uzmanları şimdi Türkiye’nin daha geniş çaplı bir savaşla karşı karşıya olduğunu düşünüyor toplum dokusu zarar görüyor diyorlar.

Ama hala Türkiye büyük bir ülke. Dış ve iç dinamikler Türkiye’nin felakete sürüklenmesine izin vermez. Türkiye bir Irak, bir Mısır, bir Libya değil. Biz atlatırız bu günleri.”diyenlerimiz var. Elbette atlatmak istiyoruz ama bu duyarsızlıkla mümkün mü sizce. Bu kadar korkaklık,asla demokrasi getirmez.Demokratik çözümler aramalı Sevginin egemenliğini yaygınlaştırmalıyız.Sevgiyle kalın.Çünkü sevginiz yoksa içi boş çınlayan bir bakır kaptan farkınız olmayacaktır.