Toplumsal hayat içersinde diğer insanlarla etkileşim ve iletişim halinde olmanın doğal sonucu, tüm bilgileri kendisinin üretmesine imkanı ve belki de ihtiyacı olmadığının farkına varan insan, başka insanlar tarafından üretilmiş bilgileri bulduğu gibi almaya, kabul etmeye ve kullanmaya başladığında “ikinci el” bilgi dediğimiz çeşitli kaynaklardan gelen, başka bir bilgi türü ortaya çıkar.Bilginin ne olduğunu, yani onun özünü belirlemek istedik mi, kaçınılmaz olarak bilginin ne olduğunu bilebileceğimizi iddia etmek, yani “bilgi hakkında bilgi” oluşturmak zorundayız.

Bilim önce problemi oluşturur, ardından da problemi çözebilecek fikirler, modeller kurup;sonra da bunları eleştirerek ilerler...

Şüpheciliği elden bırakmaz!

Ölümü aklının ucuna bile getirmez;

Ölüm üzerine değil, hayat üzerinedir bilim. Bilim, neyin işe yarayıp, yaramadığını tecrübe ederek ,

Yaşamın içerisinde kabul gören, tutan ve fayda sağlayan iyi şeyleri kullanır,

yaşamı yeniden "tutanlar" üzerinden değiştirir ve inşa eder...

Bilim, evrimin bir tavrı niteliğindedir...

Bilimsel” olarak sınıflandırılan bilgilerin çoğu, gerçek hayattan soyutlanmış deneysel şartlar altında elde edilirler.Bilgiyi “Bilinmeyeni bilinen kılan şey” diye kısaca ve çokta bilimsel olmayan bir şekilde tarif ettikten sonra, onun bazı özelliklerinin farkına varabilmemiz olası...

İnanç ise bilimden farklı olarak bilgi üretmez, ancak,

üretilen bilgiyi kabul eder, onu benimser veya benimsemez.

Bilimin en temel farkı,

Herhangi bir alanda var olan, bilgiyi alır, evirir, çevirir, ve ondan hareketle başka bilgiler üretir...

Kısacası bilinmeyeni bilme, görünmeyeni görme aracıdır bilim...

İnsanın hedefi,

"sonsuzluğa" doğru ilerleyen bir süreç olduğuna göre;

Ve dünya bu süreci sağlayan bir gelişme ortamı olduğundan,

Bizim rehberimiz, bilgi üreten akıl olmalıdır!

İnşa halindeki bütün bu süreçlerde,

en büyük zenginlik kaynağı olarak yaratıcılığı görüyoruz...

Tüm zamanlarda,

insan düşüncesinin üretimi olan "bilgi", yeryüzünün en fazla para getiren enstrümanı olurken,

bilgiyi üreten insan da en değerli toplumsal ve evrensel kaynak durumundadır...

İnsanlar üretilen bilgiler vasıtası ile bilgileniyor, bilgiyi çeşitli şekillerde ve çeşitli alanlarda kullanıyor...BİLGİYİ SEVGİYLE HARMANLAMAK SONSUZLUĞUN ROTASIDIR.

 

Elbette ki bilgiyle olacak...

Dünyada insanoğlunun ürettiği ya da ortaya çıkardığı herhangi bir ürün, kendisini üreten bilgiden daha fazla para ediyor mu?

Makineler, akıllı telefonlar, bilgisayarlar ve daha nice ürünler,

tümü de bilgi birikiminin sevgiyle harmanlanmış olarak aldığı somutlaşmış biçimlerdir...

Bilgi ayni zamanda bir adaptasyon türüdür.

İşte, "yaratıcı" olmak, bu kaynağı kullanabilmenin en üst vaadidir.

Yaratırsanız, kendi varlığınızın yazarı olursunuz...

Ve kendi karakterinizi sevgiyle çizersiniz...

Elbette ki inançlar da çok önemlidirler;

ama burada belirleyici en önemli faktör:

İnançlarımızın da bilim gibi işe yarayıp yaramadığıdır...

Bizi destekleyip desteklemediğidir...Sevgi yoksa boştur.

Düşüncelerimiz ya da inançlarımızın, hayatımızı zenginleştirip zenginleştirmediğidir.

İçinde yaşadığı evren ve kendisi hakkında modern bilimin sunduğu yaklaşımın, insan için gereksizliğini kanıtlamaya çalışmak ne kadar anlamsızsa, modern bilimin insanı sezgisel algılayışlarından soyutlamaya çalışması da bir o kadar anlamsızdır. Bilinmeyene karşı şüpheyle yaklaşmak, sonunda onu bilinir kılmaya çalışmanın ilk adımıdır.

DAİMA GERÇEĞİ BİLİN VE GERÇEKLERLE YAŞAYIN.ÇÜNKÜ ANCAK GERÇEKLER ÖZGÜR KILAR

Mustafa Mızrak / Gazeteci Yazar