Müzik hayatımızın o kadar içine işlemiştir ki bunun ne denli büyük bir etki alanı olduğunu çoğumuz fark etmez bile., Kimimiz bunları aktarılan bir gelenek, kimimiz eğlence, kimimiz  şifa,kimimiz iletişim aracı veya profesyonel bir meslek olarak görürüz. Bu kadar geniş bir etki alanı olmasına rağmen toplumda müziğin ne yazık ki sadece bir “eğlence aracı” olduğu fikri hâkimdir. Çoğu zaman bu yüzeysel bakış “Müzik ruhun gıdasıdır” gibi söylemlerle dile getirilmektedir. Tarih boyunca insanoğlu pek çok yaşam tecrübesini çeşitli sesler aracılığıyla ifade etmeyi denemiştir. Bunların ortaya konuş tarzındaki estetik anlayışların da müziği ortaya çıkardığı düşünülebilir. Dolayısıyla hayatı boyunca insanoğlunun müziksiz bir ortamda yaşaması söz konusu değildir. 

 Su sesi insanın ruhunu rahatlatır, ve pek çok devirde de tedavi amaçlı kullanılmıştır.Seslerin insan üzerindeki muazzam etkisinden hareketle, müzikal
anlamda ortaya konan her ürünün, herkes için her zaman ve her ortamda aynı anlamı taşımadığını, dolayısıyla bıraktığı etkinin de aynı olması bekleyemeyeceğimizi söyleyebiliriz. Bireysel ve toplumsal doku ve buna bağlı olan ihtiyaçlar bağlamında müzik, her zaman ruhun gıdası gıdasıdır.

Müzik, kendini ifade etme becerisini, yaratıcılık zevkin ve estetik duygusunu geliştirir; ses ve dil gelişimi ile bilişsel gelişim ve soyut düşünmeye katkıda bulunur. Çocukta müzik yeteneği doğuştan başlar. Doğumundan itibaren ses uyarıcısına tepki verir. Anne ve babasının ayak seslerini tanır. Ağlamalarla ve ses tonunu yükseltip alçaltarak mutluluğunu ve mutsuzluğunu ifade eder. Bazı araştırmacılara göre; çocukların şarkı ve mırıldanmalarını dinleyerek, orijinal dans ve oyunlara uyma çabalarını izleyerek, müziğe karşı doğuştan duyarlı olduklarını gözleyebiliriz. Bu doğal yetenek evrenseldir ve her toplumun üyesi olan çocukta doğuştan vardır. Sevgiyle Kalın. Esenlikte Yaşayın.

Mustafa Mızrak / Gazeteci / Yazar