Kutsal Kitap’taki yaratılış bölümde Kabil kıskançlık içinde kardeşi Habil'i öldürür. Tanrı Kabil'e kardeşinin nerede olduğunu sorunca "Ben kardeşimin bekçisi miyim?" diye cevap verir. Habil'in kanı yerden bağırır. Bunu duyan Rab, Kabil'i lanetler ve durmadan yeryüzünü dolaşmaya mahkûm eder. Kabil, Tanrıya yalvarır ve diğer insanların kendini öldüreceklerini söyler. Bunun üzerine Tanrı, Kabil'e diğer insanların onu öldürmesine engel olacak bir iz yapar ve şöyle der: "Her kim Kabil'i öldürürse, intikam yedi kat fazlasıyla onun üzerine olsun." Bunun üzerine Kabil dünyayı dolaşmak üzere yola çıkar. Çocukları olur ve bir şehir kurarak oğlu Hanok'un adını verir
Yaratılışta Aden bahçesinde şeytan Havva’yı aldatır ve yasak meyveyi koparmasını söyler.Havva koparır ve Adem’e de yedirir. Böylece yasak olan meyve den yedikleri için tüm insanlığın bedenine günah kalıtımsal olarak girer.
Bu başlangıç girişini günahın kaçınılmaz olduğunu kanıtlamak adına örnekledim.
Hiç birimiz karanlığın esiri olmak zorunda değiliz.Gücümüzün sorumluluğunu bilmezler de değiliz.
Ama orantısız güç kullanımı egolarımızı tatmin ediyor.
Siyaset bilimci John Keane Demokles paradoksunun şiddet kullanmaktan doğan güçsüzlük üzerine düşünmeyi telkin ettiğine işaret ederken yönetenlerin veya yönetmede gözü olanların şiddet yerine başka yollar aramasının daha iyi olacağı önermesini yapar.
Tüm insanlık tarihinde şiddetle elde edilmiş kalıcı ne bir hükümranlık nede servet vardır. Doğayı olduğu gibi kabul etmiyor, kendi etkinliklerimiz doğrultusunda onu şiddetle değiştirmeyi ve kendimize uyum sağlamasını bekliyoruz.
Sermayenin gerek duyduğu en temel ihtiyaç emektir.
Ama bu sistem içinde en muhtaç olarak yaşayan insanlarda yine emekleri ile geçinmek zorunda olanlardır.
Emek ve sermaye arasındaki çelişki şiddetle çözülmeye çalışılıyor.Bu karanlık güçlerin sermayenin oyunudur.
Oysa sevgi ile
yapılan her iş özgüveni artırır. Kafalar netleşir, hedef belirginleşir. Beden yorulsa bile ruhen dinç kalırız. Yorulunca dinlenir, sonra kaldığımız yerden devam ederiz.
Toplumların hızla gayri medenileştiğini ve savaşların tüm Dünyaya yayılarak şiddet üçgeninin bir parçası olduğunu görüyoruz.
İlkel komünal toplum Köleci,Feodal,kapitalist ve emperyalist toplumlara baktığımızda Tablo şu; Sadece komünal toplumda özel mülkiyet olmadığı için şiddet karınlarını doyurma ve savunma amaçlı hayvanlara karşı kullanılmış.Yani özel mülkiyetle birlikte şiddet başlamıştır.
Meşru olmayan ama egemen güçlerce meşrulaştırılmaya çalışılan en büyük egodur şiddet. Dünyanın bir çok yerinde şiddet suçtur.
İstinasız gücünün emekçisi olan herkes şiddete maruz kalmıştır.
Şiddetin, yıkımın ardından barışçıl sosyal ilişkiler kurmak, çok zordur.
Medeni toplumlarda şiddeti azaltmanın yolu demokratikleşmektir.Oysa krallıklar ve devletler her dönemde bir gücün diğer bir güç üzerindeki baskı aracı olmuşlardır .Bu mekanizmanın tıkanmasının sebebi sevgi gücünü kabul etmeyişimizdir.
yöneticiler şunu bilmemdiler hakkın aşırı sınırlanması hâlinde, yönetenler ile yönetilenler arasındaki iletişim kopar. Bu da, memnuniyetsizliklerin kökleşmesine ve düşmanlıklara sebep olur. Problemlerin şiddet yolu ile çözülmesinin yolu açılır
Gerçeği bulmanın yolu, fikirlerin serbestçe paylaşılmasıdır. Bir şekilde “yanlış” olduğu gerekçesiyle yasaklanan ya da bastırılan bir düşünce, “gerçek” olabilir. Bu sebeple gerçeğe ya da doğruya ulaşmanın yolu, fikirleri, masaya yatırmaktan geçer. Avrupa insan hakları sözleşmesinde yer alan hakların hemen hiç birini uygulamıyor hatta bir çoğumuz gerçek manada bilmiyoruz.
Farkında değiliz belki çoğu kez kendi haklarımıza bile baskı uyguluyoruz.
Şiddettin yüzlerce türünden ayrı bahsedip kitaplar yazılabilir.Ama sevgi adına her türlü şiddetin farkında olalım.Hangi sebeple olursa olsun şiddet asla kazandırmaz. maddi kazançlar manevi kazanların hırsızıdır.
Hoşgörünün olduğu yere şiddetin gölgesi düşmez. Sevginin gücü tüm güçlerin üstündedir.Şiddetten uzak sevgiye yakın olun. Sevginiz yoksa içi boş çınlayan bir bakır kaptan farkınız olmayacaktır.
Gazeteci / Yazar Mustafa Mızrak