İnsan, ahlaki değerlerin dikkate alındığı sosyal bir ortamda yaşamını sürdürür. Güzellik, sevgi, sadakat ve hakikat gibi kavramlar modern bireyin propaganda ettiğini söylediği değerler, aslında sadece sosyal ilişkileri esnek bir biçimde yürütmekten başka bir işe yaramazlar. Ahlaksız ahlak, birey ya da grupların söylemleri ile eylemlerinin ters düşmesini, hatta çoğu zaman kasıtlı bir şekilde, değişen şartlara uygun olarak farklılaşmasını ifade etmektedir. Modern toplumlarda bu ikilemlerin daha fazla yaşandığına şahit olunmaktadır. İyilik, doğruluk, sorumluluk, dürüstlük, erdemlilik gibi nitelikleri kapsayan ahlak, toplumsal yaşantının olmazsa olmazıdır. Bir toplumda bu niteliklerin kaybolması veya anlamını yitirmesi; kriz, bunalım, yabancılaşma veya çatışma olarak karşılık bulacaktır. 

Ahlakın çerçevesi her ne kadar bazı standartlarla belirlenmeye çalışılsa da bireyden bireye, toplumdan topluma, zamandan zamana ve mekândan mekâna değişiklik gösterebilir. Burada dikkate alınacak husus iyi kötü ve doğru yanlış tanımlarıdır. Söz konusu kavramlar son derece görecelidir. O hâlde ahlaklılık ve ahlaksızlık konusunda bir belirsizlik ortaya çıkmaktadır. Yine de toplum vicdanında, gerek bireysel gerekse toplumsal tutum ve davranışlardan hangilerinin ahlaklı veya ahlaksız olduğuna dair belirgin ölçütler bulunmaktadır. Bireysel ve toplumsal tutum ve davranışlar genel olarak kabul görüyor ve toplum yararına olduğu kanaatini uyandırıyorsa ahlaklı, karşıt bir durumdaysa ahlaksız olarak nitelendirilir. 

İnsan davranışlarını iyi veya kötü diye değerlendirmekten doğan ahlak, her toplumda söz konusudur. Çünkü kaynaklandığı yer, insanın vicdanıdır. Vicdan; iyiyi kötüyü, haklıyı haksızı ayıran bir bilinç türüdür. Ahlaki değerler ve değersizliklerle, ahlak değerlendirmesinin ölçütleri insanın kendi içinde doğup gelişir. Toplumdaki ahlak kuralları bir bireyin ya da belirli bir grubun faydasına değil, toplumun tamamının faydasınadır. RAB doğruların yolunu gözetir, Kötülerin yolu ise ölüme götürür.

 

Mustafa Mızrak / Gazeteci / Yazar